HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: ASLOLAN BUGÜNÜ YAŞAMAKTIR Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

 

MEHMET YAŞAR SOYALAN
[email protected]

Aslolan, Yaşamaktır. Dostu dost, düşmanı düşman bilip ona göre davranmaktır. Kimseye koltuk değneği olmamak, kimseyi koltuk değneği yapmamaktır.

Aslolan, çağa, yaşanılan güne tanıklık yapabilmektir. Geçmişi geçmiş, geleceği gelecek gibi algılamaktır. Geçmişi gelecekte, geleceği geçmişte arayarak bugünü kaybetmemektir. Geçmiş ile gelecek arasında kaybolup, bugünü unutmamaktır.

Aslolan, hayata hükmetmektir. Kendi ayakları üzerinde durabilmektir. Aslolan, 'an'ı yakalamaktır. 'An'ı kullanmaktır. 'An'da yaşamaktır. Yere basıp iz bırakmaktır.

Aslolan yaşanılması gerekeni yaşamaktır. Yaşanılacak ne varsa umuttan ve hüzünden, aşktan ve güzellikten yana onu yaşamaktır. İstemesek de, hoşumuza gitmese de, dostu anlamak, vefayı anlatmak için zaman zaman ihanetleri de yaşamaktır. En önemlisi de ihanetlerden bunalıp, dostluğun tümüyle öldüğünü sanmamaktır. Önemli olan onu sabırla, inatla beklemektir, gerekirse aramaktır. İhanete kadar onunla yeryüzünde paylaşılacak ne var ise paylaşmaktır.

Bugün var olanlar, bugün yaşanılsın için var kılınanlardır. Bugün yaşanılması için var kılınanlar, tüm güzellikler, çiçekler, dostluklar, ibadetler, alın teri ve sohbetler, hele ihanetlere karşın dostlarla birlik sabretmeler, düşman sadmelerini geri püskürtmeler... Bugün yaşanılması için var kılınanlar, bugün yaşanılmazsa bir daha yaşanmazlar. Bugünün güzellikleri bugün içindir. Yarının güzellikleri yarın için... Önemli olan bugüne hükmetmektir. Yarın da yarına hükmetmek... Bugünden yarına sarkan şeyler aynı zamanda yarından öbürgüne sarkacak olan şeylerdir. Bugünlerini dolu dolu yaşayamayanlar, bugünde yapılması gerekenleri yapmayanlar, yarını yaşayacak olanların da önünü tıkayanlardır.

Biz geçmişte atalarımızın, analarımızın, babalarımızın, kısaca bir önceki kuşağın 'an'ı yaşayamayışlarının bedelini inkârcılık, enflasyon, asimilasyon, baskı, zulüm, cehalet vs. olarak ödüyoruz. Geçmişte yaşanılması gerekip de yaşanılmayan her bir şey, yaşayabileceğimiz başka bir alanı örtüyor. Hayatımızı daraltıyor, karartıyor. Özgürlüğümüzü sınırlıyor, zaman zaman yok ediyor. Bu mirasa bizim aymazlığımız da eklenince, gelecek de yaşanılacak alanları bugünkünden daha da daraltıyoruz. Bizimle ilgili, bizden sonrakilere hesap bırakmak, sonrakilerin hesabını alt üst eder. Geçmişin borçları bizim hesaplarımızı alt üst ettiği gibi. Bizden bir öncekiler ne geçmişin hesabını ne de kendi hesaplarını ödediler. Biz ise ya kötü mirasın farkında değiliz, ya da o kötü mirasın 'tellallığını' yapıyoruz. Çoğumuz bu kötü mirasa kendi kötü mirasımızı da ekleyerek geleceğe ciro ediyoruz. En kötüsü de bu geçmiş miras gözümüzde bir şekilde büyüyor da 'bugün' ellerimizden kayıp gidiyor. Geçmişin kötü mirasına yanıp duruyoruz da bugünün güzelliklerine ya gözümüzü kapıyoruz ya o güzelliklerin esiri oluyoruz.

Oysa bugünü yaşayamayanın yarını olmaz. Yarın bugünün üzerine kurulur. Bugün, 'bugün'den pay alanlar 'dün'e hükmedenlerdir. 'Yarın'a hükmedecek olanlar da 'bugün'ü yaşayanlar olacaktır. Bugün yaşanmadan gelen yarın, bugünü yaşamayanların yarını değildir. Başkalarının yarını ile avunmak kendini aldatmaca değil midir? Oysa başkalarının yarını, başkasını mutlu etmez.

Geçmişte, gelecek 'dün'de arandığı için 'an' kaybedildi. An kaybedilince de bir türlü geleceğe varılamadı. Veya başkalarının yarınına varıldı. Gelecek düşü ile 'an' harcanınca gelecek, bugünden uzaklaştıkça uzaklaştı. Gelecek hep geleceğe kanat çırptı. Gün üzerinde ayağa kalkılmadığındandır, bir türlü geleceğe yaklaşılamadı. Geçmiş geçmişte, gelecek gelecekte kaldı. 'An' dediğimiz bugün ise buharlaştı. Günü unutarak/dışlayarak geçmişe dalıp, geleceği arayanları tarih kitapları bile unutmuş olmalı olmalı ki bütün aramalara rağmen onlar bir türlü bulunamıyor. Onlar için, ne geçmiş bir ses verdi, ne de gelecekten bir umut göründü. Bugünü yaşayamayanlar bir türlü bulunamadı.

Bugünü yaşayamayanlar geçmişte ne arasın. Geçmişte var olanlar, geçmişin 'an'ını, geçmişin 'bugünü'nü yaşayanlar değil midir? Geleceği de, geçmişteki ''an"ı yaşayanlar yaşayacak/kuracak değil midir? Aslında 'an'ı .yaşamayanlar, yaşadıklarını sansalar da hiç yaşamamış olanlar değiller midir? Varlıkları olsa da var olmayanlar değiller midir onlar?

Yaşamak ve var olmak bir işaret gerektirir. Bir gölge gibi geçip gitmek, bir serap gibi bir görünüp bir yok olmak yaşamak mıdır? Yaşamak iz bırakmaktır. Yaşamak sorumluluklarının farkına varmaktır. Yaşamak zorluklarla yorulmak, kolaylıklarla dinlenip tekrar zorlukların üstüne yürümektir. Yeryüzü bir amaç değil, bir sığınak değil, ebedi bir barınak hiç değil, yeryüzü taşınması gereken bir yük, koklanması gereken bir çiçek, aşılması gereken bir yığınaktır.

Evet, aslolan bugünü yaşamaktır. Dostu dost bilip, dosta dostça sarılmaktır; düşmanı da düşman bilip sırtını dönmemektir.

Evet, aslolan, kullara kulluk değil, Yaratan'a kulluk etmektir. Yaratana kulluk ise ancak 'an'ı yaşamakla mümkün olur. Ne geçmiştekilerin takvası ne de gelecektekilerin ibadeti bugünün günahına, bugünün yokluğuna keffaret olamaz. "kişiye ancak kendi kazandığı vardır. Kendi yükünü taşıyan hiç bir kimse başkasının yükünü taşımaz"(6/164). Kendi kazandığıdır ancak onu asıl geleceğe hazırlayacak olan.

http://www.fikriyat.net/modules.php?name=News&file=artic le&sid=85



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 Hay Allah razı olsun bu yazıyı aktarandan ve yazandan.Bizi geçmişin zindanlarına mahkum etmek isteyen Semazen gibilerin alacağı çok ibret var bu sözlerde ama onlar tarihin çöplüğünden çıkamadıkları için burunları koku alma ve gözleri de hakkı görme yetisinden mahrum olduğundan sahte hakikatler ile oyalanıp duruyorlar,arada bir ulaştıkları hakikat kırıntılarını ise mutlak ilim olan Kurandan daha kolay elde edeceklerini bir türlü anlamak istemiyorlar.
  Kendi düşen ağlamaz ama yeterki gölge etmesinler..


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
rehber02
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 28 eylul 2007
Yer: Zimbabwe
Gönderilenler: 290
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı rehber02

Selam,

Gerçekten düşündürcü ve ibret verici bir yazı. Eyvallah kardeş.

Selam.

Yukarı dön Göster rehber02's Profil Diğer Mesajlarını Ara: rehber02
 
LüBaBe
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 10 subat 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı LüBaBe

Evet, aslolan, kullara kulluk değil, Yaratan'a kulluk etmektir. Yaratana kulluk ise ancak 'an'ı yaşamakla mümkün olur. Ne geçmiştekilerin takvası ne de gelecektekilerin ibadeti bugünün günahına, bugünün yokluğuna keffaret olamaz. "kişiye ancak kendi kazandığı vardır. Kendi yükünü taşıyan hiç bir kimse başkasının yükünü taşımaz"(6/164). Kendi kazandığıdır ancak onu asıl geleceğe hazırlayacak olan.

s.a allah razı olsun gerçekten güzel bir paylaşım herkes okumalı inşallah böyle güzel paylaşımları allah daim eylesin...

allaha emanet olunn..

 



__________________
hiç kötü ile çirkin iyi ile güzel bir olur mu kötü şeylerin çok olması senin tuhafına gitsede bu böyledir öyleyse ey akıl sahipleri ALLAH TAN korkun ki kurtuluşa eresiniz.. maide süresi 5/100
Yukarı dön Göster LüBaBe's Profil Diğer Mesajlarını Ara: LüBaBe
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

  Merhaba,

 Gercekten guzel bir yazi. Yasar beyi taniyanlar kasdini daha iyi bilirler. Benim bildigim kadari ile   Kuran disi bilgilerden istifadeyi meneden bir anlayisa sahip degildir.  Yazida islenilen konu bence  cok farkli.

Kuran esaslari ile celisen hic bir husus tabiki kabullenemez. Yalniz tarihsel olarak mevcut bilgilerden ilmi yontemlerle istifade gereklidir diye inaniyorum. Bu bilgi edinimi, Kuran'in yanisira bir kaynak  olusturma biciminde olmadan gerceklestirilmelidir. Allah'in Resul'u Muhammed'e vahyettigi Kuran'in ortami incelenmelidir. Yanlis ornekler bizi dogruyu olusturmaktan alikoymamalidir.  Tarihi  bilgilerin ele alinmasi bir uzmanlik dalidir. Aramizda bu alana yonelip arastiran ve bulgularini bizlarle paylasan  insanlar olmalidir. Kuran ile ilgili olarak bilimsel egitim almis Kuran'a sadik  kimseler yetistirmeden, bu misyonun gunumuz dunyasina hitap etmesi  ve bugunun insanlarinin, Kuran mesajini hakikatiyle algilamasi, cok zordur.  Kuran'in anlasilir ve kolay olusundan yola cikarak,bu misyonu  basite indirgemek cok yanlis bir tercih olacaktir.  Onundeki engeller kaldirilmadikca Kuran'in mubinligi bizim icin cok az anlam ifade edecektir.  Mesajin kastini asan anlamlar yayginlasip yine Kuran mahcur birakilacaktir.  Burda bir karar vermek zorundayiz  Gercek yalniz Kuran'mi yoksa ona istinaden olusan lafta yalniz  Kuran mi?

Allaha emanet

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

Selamlar sevgili Muhliskul kardeşim!

 

Kur’an bizim için neyi ifade ediyor!?

Kuran’ın ilk muhatabı Hz peygamber ve indiği toplum, bizim için neyi ifade ediyor!?

Kuran’ın iniş (nüzul) sıralaması, vürut sebebi, bizim için neyi ifade ediyor!?

İlk toplumun dili, kültürü, kişileri, yaptıkları, mekanları ve kullandığı araçlar/eşya, bizim için neyi ifade ediyor!?

Bunlar iyi tanımlanmalı, ““Kur’an tek kaynaktır”” edebiyatı yeterli değil.

Ayaklarımız yere basmalı, Kur’an bize gökten düşmemiştir. Kur’an ilahi olduğu kadar insanidir de, soyut olduğu kadar somuttur da, mecazi olduğu kadar cismanidir de.

Kur’an, Allah’ın Hz Muhammed’e kendi diline tercüme edilmiş kelamıdır, yani Kuran’ın hitabeti, içeriği, maksudu, muradı ilahidir. Kuran’ın harfleri, kelimeleri, kavramları, eşya, zaman ve mekan, olaylar, isimler, kişiler, söylemlerin içeriğini dolduran manalar, örfler/adetler vb.. insanidir.

Allah, muradı ilahiyeyi bu insani olanlar üzerinden vermiştir, ilahi hitabın şekle girmiş hali göz ardı edilmez, etini kemiğini göz ardı ederek anlamaya çalışmak ütopik olur.

Şimdi:

1.Kuran’da olmayan fakat tevatür olan bir mesele, bizim için delil teşkil eder mi?

   (erkek çocukların sünnet edilmesi gibi)

2. Kuran’da olan fakat ihtilaflı bir meselede, onu anlamanın yöntemi nedir?

3. Kuran’da açık ve anlaşılır olan ve fakat tevatür de farklı olan konulara yaklaşımımız nedir?

4. Kuran’da da aynı tevatür de de aynı olan meselelerde tevatür bir şey ifade etmez mi?

Kuran’da olmayan fakat tevatür olan bir mesele bizim için delil teşkil etmez.

Kuran’da olan fakat ihtilaflı bir meselede onu anlamanın yöntemi, ilk indiği toplumun dili, tarihi, nüzul ortamı, vürut sebebi vb.. anlamaya yönelik delil teşkil eder. Salatın içinde namazın olması meselesi gibi..

Kuran’da açık ve anlaşılır olan ve fakat tevatür de farklı olan konulara yaklaşımımız bellidir, Kuran’da açık ve anlaşılır olduğuna göre tevatüre itibar edilmez.

Kuran’da da aynı tevatür de de aynı olan meselelerde ihtilafa gerek kalmamaktadır, sahiplenilmelidir.

İlahi hitap indiği ilk toplumdan günümüze kadar o toplumdan da bir şeyler alarak bize kadar taşımıştır.

Kuran’ı insanlar bize kadar taşımış..

Kuran’da insanlardan bir şeyler taşımıştır.

Kuran’ın taşıdıklarını da insanların taşıdıklarını da masaya yatırıp analiz etmemiz gerekmektedir.

Kur’an bir şeyler anlatıyor, ama bunu insanların yaşadıkları hayatlardan, kullandıkları kelimelerden seçerek onlar üzerinden veriyor. O zaman ilahi hitabı anlamanın yolu yöntemi ilk indiği toplumun üzerinden olmalıdır.

Saygılarımla.



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

 

Merhaba ,     arkadasim  Ibrahimim,

Yazdiklarimin coguyla ortusen hususlari belirtmissiniz. Yalniz Kuran anlayisinin, neyi ifade ettigi acikliga kavusturulmasi gereken, cok onemli bir konu olmaya devam etmektedir.  Allah'in  indirdigini yeterli bulmayanlarin elestirildigi ayet, malesef tam olarak anlasilmamistir.20 yildan cok onceleri kendim dahi bu ayeti (29/51) Kuran'in tek kaynak olusu hakkinda muhataplarima defalarca kullanmisimdir. Oysa ayette acikca ifade edilen husus; inanmayanlarin   Risaletin ispati  icin   ayet-mucize taleblerine karsi verilen bir yanittir. 

Sahip oldugum anlayis ; Evet Kuran,  kendinin alemlerin rabbinin indirmesi olduguna ikna icin, hic bir mucizeye-ayete muhtac degildir. O kendi kendisinin ispatidir. Onun muhtevasina on yargisiz ve icten muhatap olan her kimse, onun hakikatini  hem ic dunyasinda hemde cevresindeki alemde gorerek, ona gonulden ikna olup iman edecektir.

 Dinin degismez ilkelerini, Allah Kuran'da apacik bir sekilde beyan etmistir. Kuran'in muhatap toplumun yapisi geregi bahsettigi bazi hususlar,  guzel orneklik degerini kaybetmeden korunmasi gerekmekle  birlikte, gunumuz toplumuna uygulanmasi mecburi olan, ilahi kanunlar  degillerdir. Bunlara ornek olarak; Idari ve hukuki yapi, sosyal yapi verilebilir. Bu alanlardaki ilahi terbiye muhafaza edilerek, gunumuz sartlarina munasip uygulamalar benimsenir veya  belirlenir . Mirastaki taksim ilahi bir kanun gibi gunumuze tasinmaz. Ilahi ogretinin bu alandaki zaruri gordugu,  her kimseye hakkinin tastamam verilmesi ve hileyle  hak sahiplerinin mahrum birakilmamasidir. Bu alanlara denk dusen diger konularada benzeri sekilde yaklasilmalidir. Gunumuz dunyasinin bilgi ve tecrube birikiminden istifade etmek Kuran'in mesajina kesinlikle ters dusmez aksine uygun duser. Zaten Kuran olmazsa olmazlarini cok net bir sekilde ortaya koymustur.

Bunlarla birlikte, Kuran'i hakkiyla anlamak icin, onu ilk once, gununun sartlarina gore anlamak zorundayiz. Vahyedilis   ortaminda anlami kavranarak ,mesajin bugune hitabini belirlemeliyiz. Eger gunumuz bakis acisi ile  yola cikarsak kendi zanlarimizi kuran olarak kabul etmis oluruz. Kuran vahyedildigi toplumun dilinde-anlayisinda iletilerek, kolaylastirilmis bir mesajdir. Inanmayanlar dahi onun anlamina  vakif idiler. Kuran'i dil acisindan Ebu cehil ve dostlari cok iyi anlamislardi, burda herhangi bir sorun yasanmamistir. Inanmayanlar Kuran'a her seyi soylemislerdir ama, onun  icin acem-anlasilmayan ifadesini kullanmamislardir. Bizlerin vahyi orjinal mesajinda oldugu gibi anlayabilmemiz icin vahiy ortamini- ben buna  dil,din,kultur,gelenek ve benzerlerinin   hepsini katiyorum-iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu bilgilerin bize ulasanlarinin gozu kapali tasdiki soz konusu degildir.     Ayriyeten bu bilgilerle dine ilave yapmak da kabul edilemez. Bu bilgilere Kuran'in anlasilmasindaki tikaniklari acmaktan baska bir gaye ile yaklasilmamalidir.  Ozet olarak ben boyle dusunuyorum .

Allah'a emanet olun.

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam;

İşte tartışılmasını istediğim ve yakın zamanda ihtilafa düştüğümüz salat hususunun bel kemiği olan konu burada açılmış.

Şu halde, artık "safsata"nın ne olduğunun belirginleştirilebilmesi için bu başlık altında bu hususu derinlemesine irdeleyelim, bildiklerimizi paylaşalım.

Tartışmamıza esas teşkil edecek hususlardan bir tanesini muhliskul kardeşim izah etmiş. Yani indirilmekte olan Kuran'ın yeterliliği hususunu ben de aynı onun gibi anlıyorum. Bu yeterlilik ayetin gelişine göre, mucize istemine karşı söylenmiştir.

Ne var ki, Kuran'ın yeterliliği hususunda dayanılacak tek ayet bu olmadığı için bu tespit sorunun halline yetmemektedir.

Karşımızda sadece vahye tabi olması, onunla uyarması istenen ve kendisi de sadece buna tabi olup, bununla uyaran bir Resul var.

Karşımızda, bu Resulün okumalarına dair, bir hayli fazla sayıda rivayet var. Bu rivayetlerin gerçekten O'na ait olup olmadığı hususunda hiç birimizin elinde nihayetinde zandan başka bir delil yok.

Şu söylenebilir: Kardeşim, ona bakarsan Kuran'ın sana erişimi de senin zannından başka bir şey değildğir.

Ben buna karşı çıkıyorum. Ve diyorum ki, eğer Kuran'ın korunması beşer eliyle sağlanmış ve bu hususta ben onlara gebe / minnettar isem bunun enteresan sonuçları olur.

Zikri koruyanın Allah olduğu hususunda şek / şüphe içerisindeysek ki, O'nun zikri korumasında hangi usulü benimseyeceğini tartışma gibi bir lüksümüz yoktur, bu beşer eliyle de olabilir, tartışılacak bir şey kalmaz.

Beşerin bir şeyi koruması ve bana bu suretle ulaştığına inanmakla, Allah'ın bunun bizatihi müsebbibi olduğuna inanmak arasında dağlar kadar fark vardır. Benim düşünceme göre, Allah'ın doğrudan doğruya / etkin bir müsebbib olmadığı koruma anlayışına yani korumada beşerin aktif, bilinçli, kendilerine minneti gerektirir koruma anlayışına inanan bir kimse ile bu hususlarda tartışacak bir şey yoktur. Kuran'ı öncelikli olarak koruyan beşer olmuştur. Ağzının kenarıyla, bunun arkasında Allah'ın iradesi vardır demek meseleyi çözmez.

Kuran'ı bilen beşerin tümü zayi olsaydı da bu Kuran, Allah'ın koruması ile bir şekilde muhafaza edilirdi inancına sahip miyiz değil miyiz?

Bence, Kuran'ın beşerin katkısı ile bana ulaşmış olması, kendilerine minneti gerektirmez. Zira, bu Allah'ın takdir ve irade buyurduğu bir husus olup, beşer bunu dileseydi de dilemeseydi de yerine getirilecek bir kaderden başkası değildir.

Bu nedenle, "efendim, okuyup durduğunuz Kuran'ı size ulaştıran beşerin size ulaştırdığı Kuran'a inanıyorsunuz da aynı beşerin size Peygamberinizden naklettiği şeylere yahut bunların uygulanma biçimine neden inanmıyorsunuz" sorusu, basit bir hadislerin güvenilirliği meselesinden ziyade bizatihi Kuran'a imanla ilgili bir meseledir.

Mesela, Edip Yüksel ve taraftarları Kuran'ın 19 sayısına bağlı bir formül ile korunduğunu iddia ile şu tartışmanın otomatikman dışında kalmıştır. Keza, onların inancına göre, Allah Kuran'a beşerin iki ayet eklemesine müsaade etmiş, fakat 19. yüzyılda bir kişinin keşfi ile bu hakikat ortaya çıkmıştır. Bu 19 rakamının neyi ne kadar koruduğunu da yetkin bir izahla ortaya koyamamışlardır. Zaten Allah da, Kuran'da delil edindikleri ayette ben Kuran'ı 19 ile koruyorum diye bir şey söylememiştir. Aynı "beşer eliyle koruyorum" demediği gibi. Şu durumda, Edip Yüksel'in inandığı Kuran ile benim inandığım Kuran arasında fark vardır. Artık bunlarla Kuran'a dair tartışılabilecek hiç bir şey yoktur. Mesele, burada başlayıp burada bitmektedir. Salata şuna buna geçme imkanı da yoktur.

Yine bu forumda, bazı arkadaşlarımız Kuran'ın mushaf tertibinin "beşeri" olduğunu ileri sürdüler. Ben aynı kuşkuyu burada da taşımaktayım. Yani, elimizde ayetlerden müteşekkil bir Kuran var, biz ayetlerin anlamını değerlendirirken ayetlerin öncesine ve sonrasına bakıyoruz. Gelin görün ki, bu öncelik ve sonralık "beşeri" bir irade ile belirlenmiş. Biz, artık bu inancı taşıyan kişilerle Kuran namına neyi tartışabiliriz ?

Yine bu forumda, Kuran'ın orjinalinde hareke denilen işaretlerin olmadığı, bunların sonradan konulduğu iddia edilmiş, kendisine taraftar da bulmuştur.  Ben Arapça bilmem. Ancak, eğer bu hareke  dediğiniz şeyler kelimelerin anlamlarını değiştirebilen veya sabitleştiren şeyler ise, kulağa hoş gelsin veya gelmesin Kuran değişmiş demektir. Kuranı, lafız anlamı ile "değiştirilmiş" bir biçimde okuyorsak artık bu Kuran'dan neyi tartışabiliriz ?

Görüleceği üzere, sorun aslında daha temel noktalarda başlıyor.

Kuran elimizde okuyup durduğumuz şeymidir ? Eğer Kuran elimizde okuyup durduğumuz şey değil ise, bizim üzerinde ittifak edemediğimiz bir metin hakkında tartışmamız kadar anlamsız bir şey olamaz. Zira, artık tarafların Kuran denilince akıllarına gelen şeyler başka başka şeylerdir.

Kiminin aklına Allah'tan indirildiği hali ile bize ulaştırılmış bir metin, kiminin aklına Allah'tan indirildikten sonra noktalama işaretleri eklenerek anlamı dondurulmuş / tekleştirilmiş, kısacası değiştirilmiş bir metin, kiminin aklına ayetleri beşer tarafından sıralanmış bir metin, kiminin aklına beşerin içine iki ayet uydurup sokabildiği bir metin geliyorsa, bu tarafların Kuran'a dair herhangi bir şeyi tartışmaları tamamen anlamsızdır. Keza, ilk ihtimal haricindeki şeylere inanan kimselerin Rabbi,  Kuran'da verdiği sözü / vaadi tutamamıştır. Artık neyi tartışacağız ?

Eğer ilk ihtimale inanamıyorsak, evet Kuran'ı beşer korumuş ve bize ulaştırmıştır. Artık aynı beşerin Peygamber söyledi diye rivayet ettiği şeylere inanmak dışında yapılabilecek -çelişkisiz- bir eylem tarzı yoktur.
Tabi bu durumda içinde bulunacağımız en temel çelişki de, sözünde / vaadinde duramayan bir Tanrı inancı ile dinimizi anlamak olacaktır.

Yukarıda saydığım nedenlerle tartışmanın sağlıklı bir tabana oturtulabilmesi için öncelikle aynı şeyi tartışıyor olduğumuzdan emin olmamız gerekmektedir.

Muhabbetlerimle...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Kuran'ı anlamada 3 yöntem

Birincisi: Kuran'ı tevatürle anlama
İkincisi: Kuran'ı tevatüre dayalı anlama
Üçüncüsü: İlk ikisinin keyfe / kişiye göre karışımı

Kuran'ı Tevatürle Anlama

Bu anlama biçiminde okuyucu, Kuran'ın lafızlarını ve anlatmak istediğini anlayabilmek için, Kuran dışındaki her şeyi de bir veri olarak kullanır. Bunun içine, sözlükler, siyer, hadis kitapları, önceki ikişilerin görüşleri, mevcutların "safsata" olarak adlandırılan her türlü görüşü, her türlü bilimsel veriler, eski metinler, onlar çerçevesinde söylenen şeyler, inançsızların Kuran yahut diğer metinler hakkındaki itirazları,  Kuran hakkında hiç bir şey bilmeyen  insanların dahi  yorumları, bilimum eylemli uygulamalar, rüyalar şunlar bunlar nihayet her türlü veriyi dinler, okur, tetkik eder, yorumlar, elemelere tabi tutar ve Kuran'ı anlamaya çalışır. Dikkat edeceği en önemli husus, referans kabul ettiği çıkış noktasından başladıktan sonra, kendi içinde çelişmemesidir. Yani, tüm bu verileri tetkikinden sonra Kuran'da herhangi bir şekilde yüklediği anlam, Kuran'ı kendi kendisiyle çelişir bir duruma sokmamalıdır. Zira, Kuran okuru bilecektir ki, Allah'ın kitabında ne bir çelişki ne de bir eğrilik yoktur. Yüklediği anlam Kuran'da bir çelişki doğuruyorsa bu onun yüklediği anlamın yanlışlığından başka bir şeye delalet etmez. Keza, Kuran başlı başına bir mucizedir. Herhangi bir kavramdaki oynama diğer tüm kavramları da tetikler. Nihayet, yüklenen anlamın test edilmesi esasen bu yönüyle zor da değildir. Bu yönde, muhkem ve müteşabih dengesini de daima gözetecektir. Hangi ayetin muhkem, hangi ayetin müteşabih olduğu beyan edilmediğine göre, muhkem ve müteşabihi tayininde de tutarlı olacaktır. Mesela, "Allah'ın eli" denildiğinde somut bir el anlaşılmaz diyen kişi, karşısındakine "Allah'ın evi" denildiğinde bunu illaki somut olarak anlayacaksın diye tutturmayacaktır. Çünkü, eli olmayan Allah'ın evi de olmaz.


Kuran'ı Tevatüre Dayalı Anlama

Bu okuyucu, esasen Kuran'ı anlama / anlamlandırma işini atalarına havale etmiştir. Çoğunluğun görüşü doğru görme, eskilerin daha titiz olduğu hususundaki önyargı ile birleşmiş, "din elden gitmesin" gibi masum bir amaç ile, Kuran'ı yaklaşık olarak 1.000 yıldan bu yana dondurucuya koyup muhafaza etmiştir. Her ne kadar, bilimin pozitif verileri onu şaşkınlık içinde şaşkınlığa sürüklemiş ise de o, kendi içinde tutarlıdır. Ona, benimsediği şeylerin okuduğu Kuran ile çeliştiğini söylediğinizde savunması hazırdır. "Atalarım Kuran'ı senden daha doğru anlamıştır. Onlar, bunda bir çelişki görmemişlerdir. Ne sen, ne ben onlardan daha alim, daha bilgili değiliz. Bu nedenle senin yüklediğin anlam beni ilgilendirmemektedir. Ben kendi içimde tutarlıyım. Senin anlamlandırmanı kabullenme durumunda değilim. Sen benim atam değilsin" İşte bu, her ne kadar aklını atalarına ciro etmiş olması yönüyle kınanacak bir kişi olsa da, kendi içindeki tutarlılığı nedeni ile takdir edilecek bir adamdır. O'nun Kuran'ın anlamı ile hiç bir derdi yoktur. Zaten bu nedenle Kuran'ın mealinin okunmasına da karşıdır. Kuranı, atalarından ne olarak gördüyse odur.

Farkında olmadığı tek şey,  atalar dini yahut mezhepler dini olarak öğrendiği şeyin  kendi içinde tutarlı, kardeş, Rahmet eseri doğmuş bir ayrılık olduğunu zannetmesi, dine hıyanet işleri başkanlığınca kendisine sunulan şeyin tarihin veya tevatürün bizatihi kendisi olduğuna inanmış olmasıdır.  O, bu haliyle dahi kendi içinde tutarlıdır. Ne tarihte neler olup bittiğiyle, ne de Kuran'ın gerçekte ne dediği ile hiç bir ilgisi yoktur.


Kuran'ı İşine geldiğinde Tevatürle, İşine gelmediğinde Tevatüre dayalı anlama biçimi:

İşte asıl "safsata" budur. Bu okuyucu; yeri geldiğinde tevatür kelimesinin tam olarak karşılığını bulduğu, farz namazların vakit sayısında Tevatüre dayalı okumayı terkederek Kuran'ı delil edinir, salatın "namaz" olarak bildiğimiz şey olup olmadığı hususunda tartışma açılırsa bunu şu aşağıdaki savunma yöntemleriyle reddeder:

1) Siz kötü niyetlisiniz
2) Kuran kavramlarını tarihi bağlamlarından koparıyorsunuz
3) Ayetleri cımbızlıyorsunuz
4) Tarihte bütün müslümanlar salatı şekilsel bir ritüel olarak algılamış ve böyle uygulamıştır. Herkes yanıldı da bize doğruyu siz mi getirdiniz.

Halbuki kendileri farz namazları üç vakte indirirken - ki bu vakitlerin hangileri olduğu hususunda da ittifak halinde değillerdir- aynı itirazlar kendileri hakkında pekala gündeme getirilebilir. Yani;

1) Siz kötü niyetlisiniz
2) Kuran kavramlarını tarihi bağlamlarından koparıyorsunuz
3) Ayetleri cımbızlıyorsunuz
4) Tarihte bütün müslümanlar salatı 5 farz vakit olarak algılamış ve böyle uygulamıştır. Herkes yanıldı da bize doğruyu siz mi getirdiniz.

İşte "gerçek safsata" budur. Çünkü neresinden tutarsanız tutun çelişkilerle doludur. Siz, onun seçtiği anlamı benimserseniz "münasip", onun buyurduğundan başka bir şeye ilişirseniz büyük bir oyunun, ilk adımları da denebilecek bir şeytan mağdurusunuzdur.

Siz, bir hususu sorguladığınızda karşılarına tam olarak açıklanmış bir teori getirmelisinizdir. Mesela, "salat" kavramına iliştiğiniz vakit mucizevi Kuran lazfıları sizi İbrahim'in temellerini tükselttiği "beyt" , "Beytullah", "Beyti Atik", "Bekke", "Mescid-i Aksa", Mescid-i Haram", "Kabe", "Hacc" , "Kurban" vs. kavramları da anlamlandırmanızı gerekli kılar. Allah, tüm kavramları birbiri ile ilintilendirerek koruma altına almıştır. Bu arkadaşlara, "sizin yüklediğiniz anlamlara göre, güvenli emin bölge neresidir, günahsız çocukların diri diri gömüldüğü, peygamber ve ashabının eziyete duçar edildiği, yurtlarından sürüldüğü yerin güvenlik içerisinde oluşunu izah edin" (Ek:Bu soruya ilişkin cevabım için bakınız. 05.03.2008 ) denildiğinde onların cevap vermesinden önce sizin "Bekke" nin neresi olduğunu izah yükümlülüğünüz vardır.  Siz, buna cevap veremediğiniz müddetçe onlar içlerinde oldukları çelişik durumdan  memnundurlar.  Geçmişte, bir kısım insanların  bu kavramları açıklamaya yönelik  acemi tavırları, konuyu kapatıp atmıştır.

Halbu ki, bu insanlar kendi tezlerini / anlamlandırmalarını mantıklı bir zemine oturtamamış olsalar ve tetkik ettiğim kadarı ile cidden komedi denebilecek bir sonla tartışmanın mağlupları olarak sahayı terketmiş olsalar da, ortada size armağan ettikleri, deşifre ettikleri bir çok çelişkili tutumunuz vardır. Bunların hepsi, niyet okuma gibi Allah'a has bir eylemden arındırılarak cevaplandırılmalıdır. Ki, çelişkili bir düzlemde bulunmayalım.

Tekrar ediyorum: Kuran'da herhangi bir kelimeye yüklediğiniz anlam totalde sizi çelişkiye düşürüyorsa bu ancak sizin seçtiğiniz anlamın yanlış olduğuna işaret eder. Siz, bu anlamı ister tevatürden alın, ister başka bir kaynaktan.

Bu hususta çelişkileri ortaya koymaya devam edeceğim.

Muhabbetlerimle... 

 


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

muhliskul Yazdı:

 

Merhaba ,     arkadasim  Ibrahimim,

Yazdiklarimin coguyla ortusen hususlari belirtmissiniz. Yalniz Kuran anlayisinin, neyi ifade ettigi acikliga kavusturulmasi gereken, cok onemli bir konu olmaya devam etmektedir.  Allah'in  indirdigini yeterli bulmayanlarin elestirildigi ayet, malesef tam olarak anlasilmamistir.20 yildan cok onceleri kendim dahi bu ayeti (29/51) Kuran'in tek kaynak olusu hakkinda muhataplarima defalarca kullanmisimdir. Oysa ayette acikca ifade edilen husus; inanmayanlarin   Risaletin ispati  icin   ayet-mucize taleblerine karsi verilen bir yanittir. 

Sahip oldugum anlayis ; Evet Kuran,  kendinin alemlerin rabbinin indirmesi olduguna ikna icin, hic bir mucizeye-ayete muhtac degildir. O kendi kendisinin ispatidir. Onun muhtevasina on yargisiz ve icten muhatap olan her kimse, onun hakikatini  hem ic dunyasinda hemde cevresindeki alemde gorerek, ona gonulden ikna olup iman edecektir.

 Dinin degismez ilkelerini, Allah Kuran'da apacik bir sekilde beyan etmistir. Kuran'in muhatap toplumun yapisi geregi bahsettigi bazi hususlar,  guzel orneklik degerini kaybetmeden korunmasi gerekmekle  birlikte, gunumuz toplumuna uygulanmasi mecburi olan, ilahi kanunlar  degillerdir. Bunlara ornek olarak; Idari ve hukuki yapi, sosyal yapi verilebilir. Bu alanlardaki ilahi terbiye muhafaza edilerek, gunumuz sartlarina munasip uygulamalar benimsenir veya  belirlenir . Mirastaki taksim ilahi bir kanun gibi gunumuze tasinmaz. Ilahi ogretinin bu alandaki zaruri gordugu,  her kimseye hakkinin tastamam verilmesi ve hileyle  hak sahiplerinin mahrum birakilmamasidir. Bu alanlara denk dusen diger konularada benzeri sekilde yaklasilmalidir. Gunumuz dunyasinin bilgi ve tecrube birikiminden istifade etmek Kuran'in mesajina kesinlikle ters dusmez aksine uygun duser. Zaten Kuran olmazsa olmazlarini cok net bir sekilde ortaya koymustur.

Bunlarla birlikte, Kuran'i hakkiyla anlamak icin, onu ilk once, gununun sartlarina gore anlamak zorundayiz. Vahyedilis   ortaminda anlami kavranarak ,mesajin bugune hitabini belirlemeliyiz. Eger gunumuz bakis acisi ile  yola cikarsak kendi zanlarimizi kuran olarak kabul etmis oluruz. Kuran vahyedildigi toplumun dilinde-anlayisinda iletilerek, kolaylastirilmis bir mesajdir. Inanmayanlar dahi onun anlamina  vakif idiler. Kuran'i dil acisindan Ebu cehil ve dostlari cok iyi anlamislardi, burda herhangi bir sorun yasanmamistir. Inanmayanlar Kuran'a her seyi soylemislerdir ama, onun  icin acem-anlasilmayan ifadesini kullanmamislardir. Bizlerin vahyi orjinal mesajinda oldugu gibi anlayabilmemiz icin vahiy ortamini- ben buna  dil,din,kultur,gelenek ve benzerlerinin   hepsini katiyorum-iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu bilgilerin bize ulasanlarinin gozu kapali tasdiki soz konusu degildir.     Ayriyeten bu bilgilerle dine ilave yapmak da kabul edilemez. Bu bilgilere Kuran'in anlasilmasindaki tikaniklari acmaktan baska bir gaye ile yaklasilmamalidir.  Ozet olarak ben boyle dusunuyorum .

Allah'a emanet olun.

 

Merhabalar muhliskul..

Sağlığınız nasıl oldu? İnşallah iyisinizdir, sizin gibi kalemi değerli birisinin Rabbim sağlıklı ve hayırlı uzun ömür versin. Daha çok insana faydanız olur inşallah.

 

Gelelim konumuza.

Resuller vasıtasıyla gönderilen vahyi ve dolaysıyla Kur’an, insanlığa ahlakın tamamını getirmemiştir. Ahlak insanlar tarafından zaten bilinen bir olgudur.

İlahi vahyi insanlığa, Allah’ı merkeze koyarak ahret bilincini hatırlatmış.. İbadetlerle Allah’ı her an zikredip akılda tutarak, ahlakı taze tutmayı öngörmüş.. Ahlakı harekete geçirmesi için teşvik etmiştir. İnsanda yaratılıştan var olan olumlu özelliklerin yaşatılmasını emretmiştir.

Kur’an ilahi itabın buyruklarını vaaz etmede elbette tek kaynaktır.. Bizim sorunumuz bu ilahi buyruğun bize ne dediğini anlama sorunu.. Hz Resulün ve çağdaşlarının böyle bir sorunları yoktu, fakat bizimle onlar arasında 14 asırlık bir zaman geçmiş ve çok şeyler yaşanmıştır, bizimle Kuran’ın indiği ortam arasında ciddi engeller (kavramların içeriği boşaltılmış, din yozlaştırılmış, konular amacından kaydırılmış, kıssaların anlatmak istediklerinin amacı değiştirildiği hepimizce bilinen bir olay olduğu) mevcuttur.

Bunun içindir ki Kuran’ın hakemliğinde tarihe iyi bir sondaj vurmalıyız.

Kuran’ın bırakın içerik olarak kendisinin ilahi kelam olmasını ispatlamayı, her hangi bir konuda yada kıssada dışarıdan bir desteğe ihtiyacı yoktur. Aslında Kuran’ı murat edilen anlamda anlamamak Kuran’ın sorunu değil insanların sorunudur. Anlaşılmasının önüne engelleri insanlar koymuştur.

Kuran’ın içeriği kendinin ilahi kelam oluşunun ispatlaması konusu da, yine onu iyi anlamaktan geçmektedir.

Kur’an mesajını ilk inen toplum üzerinden vermekle beraber, o toplumun sorunlarına da direkt çözümler sunmuştur. Bu yerel çözümler bizim sorunlarımızı karşılıyorsa, bizim de işimize yarar, problemimize çözüm önermezse, ancak bize örnek olur.

Kur’an (iman, ahlak ibadet helal-haram sınırlarını belirlemede) evrensel bir kitaptır, şeriat/hukuk açısından evrensel değildir, gelişen sorun ve problemlere karşı Kuran’ın değişmezleri üzerinden içtihat yapılır, ölçü olarak ta ilk indiği topluma hitabı örnek alınır.

O topluma ne dediğine bakarak, bize ne demek istediğini anlamamız gerekir.

Günümüze sağlıklı bir şekilde uyarlamamız için o günü iyi kavramalıyız.

Kuran’ı nasıl anlamalıyızı tartıştık… Kur’an anlaşıldıktan sonra, günümüz sorunlarına çözümü Kuran’ın ışığında bizler bulacağız. Allah, “adaleti ayakta tutun” buyurmaktadır ama nerelerde nasılı, detaylı vermez. Burasının bize bırakmıştır, bizler adaleti ayakta tutacağız. Aynı iş bir yerde adaletken başka bir yerde zulüm olabilir.

Ör: Bir yerde kadının ev işleri (ev hanımlığı) yaparak kocasıyla hayatı paylaşmalıdır sözü adalet iken, eşlerin her ikisinin de çalışması durumunda kadına ev işleri kadının görevidir demek adaletsizliktir.

Emir Allah’ın uygulama bizim. Adaletin nerelerde tahsis edileceğini bizler belirleyeceğiz, diğer konularda da durum aynıdır.

Bunlar benim idrakimden sizinle paylaştıklarım.

 

Selam ve saygılar..

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats