Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
“Balığ”ın arkadaşı gibi olma!
1.Giriş ve Temellendirme:
Bu yazıda “Yunus(a.s) kıssasına” değineceğiz yine “Kıssa”nın “literal/Lafzi” ve “Sembolik” anlamı üzerinde duracağız. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi “kıssaların en temel amacı” “Hidayet ve bu hidayete klavuzlayacak/rehberlik edecek Hisse/dersler”dir. Yazdıklarımızın ve dayanaklarımızı anlaşılması için ilk önce temellendirme;
Edebi sanat; sözlerin kuruluşuna yarıyan sözcüklerin kendi anlamlarından başka anlamlarda kullanılmasından doğar. Edebi sanatların temeli anlatıma dayanır. Anlatım; anlatmak eylemi; anlatmak tarzı; zihinde tasarlanan bir konuyu söz veya yazı ile bildirmedir. İfade, anlatış aynı anlamdadır. Eda ise; tavır, anlatış yolu, uslûb, tarz, söyleyiş anlamlarına gelir. (Edebi Sanatlar Antolojisi, Seyit Kemal Karaalioğlu, İnkılap ve Aka, 1969, s.17)
Tüm dünya edebiyatında, manzum yapıtlarda olsun, mensur yapıtlarda olsun üç anlatım yolu vardır:
1. Yalın Anlatım,
2. Mecaz Anlatım,
3. Mizahlı anlatım (Edebi Sanatlar, s.21).
Muhammed Ahmed Halefullah, metinlerin anlaşılması konusunda onları ikiye ayırır;
1. Lâfzi (leteral) anlama,
2. Edebi anlama (Kur’an’da Anlatım Sanatı, Ankara Okulu, Ankara, 2002, s.47).
Dil bilgisi kurallarına göre doğru ve fasih olan bir sözü, maksat, zaman ve muhataba uygun olarak bediî bir şekilde ifade edilmesini inceleyen ilme “belâgat” adı verilir. Batıda “retorik”, muhatabı ikna etmek için etkili konuşma ve yazma sanatı olarak tanımlanmıştır (Sözün Büyüsü, Edebî Sanatlar, Menderes Çoşkun, Dergah yayınları, Kasım 2007, s.14).
Klâsik belâgat anlayışında lâfzın manaya münasebeti, hakikat (temel anlam), mecaz (mürsel mecaz, istiare) ve kinaye başlıkları altında incelenir. (Sözün büyüsü, s.41).
Anlatım kavramı özelde ise “Lisan” anlamındaki “dil”le ilgilidir. Yani dil, en geniş anlamda ve temel bir anlatım(iletişim) unsurudur. Dil öylesine geniş anlamda kkullanılır ki, söz konusu kullanım çokluğu bazı anlatım biçimlerinin doğmasına neden olmuştur. Bunları genelde ikiye ayırabiliriz. Birincisi “Doğrudan Anlatım” diğeri ise “İmgesel (metaforik) Anlatım”dır. Doğrudan anlatımda “söylenen” ile “kasdedilen” “aynı şeydir”. Bu tür anlatımda mecaza ve dolaylı ifade yollarına pek yer verilmez. İmgesel anlatımda ise “söylenen” ile “kasdedilen” “farklıdır”. Bu tür anlatımda pek çok mecaza ve dolaylı ifade biçimine rastlanır. İmgesel anlatım, bir objeyi ya da olguyu olduğu gibi değil de, “başka şekilde” aktarmanın adıdır. (Öyküde Tasvirci Anlatım Bağlamında Görüntünün dili/Sözcüklerin dili, Şaban Sağlık, Hece 2009, Sayı.34, s.73,74) .
2.Yunus/Yona/Jonah ve Tevrat’tan alıntılar ve açıklamalar:
Yunus(a.s) Tevrat ve Kur’an’ı Kerim’de yer alan peyamberlerdendir. Yunus(a.s) Tevrat’ta “Yunus Kitabı”nda yer alır.
“Rab bir günbir gün Amittay oğlu Yunus'a, “Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi, “Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi.” Ne var ki, Yunus Rab'bin huzurundan Tarşiş'e kaçmaya kalkıştı. Yafa'ya inip Tarşiş'e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, Rab'den uzaklaşmak için Tarşiş'e doğru yola çıktı.”(Tevrat, Yunus, 1:1-3).
“Tarşiş/Tarshish” veya “Tarşişa” (Bak. Tevrat, Yaradılış, 10:4), Arabça’ya uyarlandığında (S/Ş dönüşümleri) “Tarsis” veya “Tarsus” olmalı (Klikya), Tarsus Türkiye sınırları içinde ve “Mersin” iline bağlı “ilçe”dir. “Ninova/ninve/nineveh”da Irak sınırları içinde “Musul’un yanındadır. “Yafa/Yafo/Yaffa” ise bugün İsrail sınırları içindeki “tel-aviv” yanındadır. Hem “Tarsus” hem de “Yafa” “liman kentleri”dir.
Yunus(a.s)’ın Tevrat’ta göre kaçma sebebi şudur;
“Denizciler bu yanıt karşısında dehşete düştüler. “Neden yaptın bunu?” diye sordular. Yunus'un Rab'den uzaklaşmak için kaçtığını biliyorlardı. Daha önce onlara anlatmıştı.” (1:10).
Yunus(a.s) gemideyken fırtına çıkar, Yunus(a.s) kurada kaybeder ve denize atılır;
“Sonra denizciler birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus'a düştü.”(1:7).
“Yunus, "Beni kaldırıp denize atın” diye yanıtladı, “O zaman sular durulur. Çünkü biliyorum, bu şiddetli fırtınaya benim yüzümden yakalandınız.””(Yunus, 1:12).
“Bu arada Rab Yunus'u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı”. (Yunus, 1:17).
Yunus(a.s) balığın karnında Allah’a yalvarır;
“Yunus balığın karnından Tanrısı Rab'be şöyle dua etti:..”(Yunus, 2:1-9).
Ve Yunus(a.s) balığın karnından kurtulur;
“Rab balığa buyruk verdi ve balık Yunus'u karaya kustu.”(Yunus,2:10).
Bundan sonrası Kur’an’ı Kerim’den ayrılmaktadır. Şöyle ki;
“Tanrı Ninovalılar'ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı, yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti (3:10). Yunus buna çok gücenip öfkelendi. Rab'be şöyle dua etti: “Ah, ya Rab, ben daha ülkemdeyken böyle olacağını söylemedim mi? Bu yüzden Tarşiş'e kaçmaya kalkıştım. Biliyordum, sen lütfeden, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin, cezalandırmaktan vazgeçen bir Tanrı'sın. Ya Rab, lütfen şimdi canımı al. Çünkü benim için ölmek yaşamaktan iyidir.".(4:1-3).
Yunus(a.s) “öfkelidir”; “Rab, “Ne hakla öfkeleniyorsun?” diye karşılık verdi. Yunus kentten çıktı, kentin doğusundaki bir yerde durdu. Kendisine bir çardak yaptı, gölgesinde oturup kentin başına neler geleceğini görmek için beklemeye başladı. Tanrı Yunus'un üzerine gölge salacak, sıkıntısını giderecek bir keneotu sağladı. Yunus buna çok sevindi. Ama ertesi gün şafak sökerken, Tanrı'nın sağladığı bir bitki kurdu keneotunu kemirip kuruttu. Güneş doğunca Tanrı yakıcı bir doğu rüzgârı estirdi. Yunus başına vuran güneşten bayılmak üzereydi. Ölümü dileyerek, "Benim için ölmek yaşamaktan iyidir" dedi. Ama Tanrı, “Keneotu yüzünden öfkelenmeye hakkın var mı?”dedi. Yunus, “Elbette hakkım var, ölesiye öfkeliyim” diye karşılık verdi. “Keneotu bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu” dedi, “Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da, ben Ninova'ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var." (4:5-11).
3. Tevrat’tı Değerlendirme:
Tevrat’a göre Yunus(a.s) “uzaklaşmak için” “Rab’den kaçar”. Kur’a denize atmak için değil “belanın kimden geldiğini bilmek için” çekilir, Yunus(a.s) “beni denize atın” der. Yaptığına pişman olmuştur. “Balık” yunus(a.s)’ı yutar ve kusar.
Fakat hikaye burada bitmez “Ninovalı’lar” tanrıya inanırlar. Fakat Yunus(a.s) bu kavme azab gelmemesine “gücenip öfkelenir (Tevrat, Yunus, 4:1)” “Rab, “ne hakla öfkeleniyorsun?(Tevrat,Yunus, 4:4)”
“(Rab Yunus’a) Keneotu bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu" dedi, "Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da, Ninova'ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var.” (Tevrat, Yunus, 4:10-11). Cümlesiyle Tevrat’taki “Yunus Kitabı” sonlanır.
Yunus(a.s)’ın bu ikinci olayına Kur’an’ı Kerim yer vermez.
4. Kur’an’ı Kerim’de ve Yunus(a.s) kıssası:
4.1.68 Kalem Suresi: 48-50
Kur’an’ı Kerim’de Yunus(a.s)’la ilgili ilk pasaj “Kalem suresi”ndedir, Kalem Suresi “ilk inen” surelerdendir. Mekke’de Peyamber(a.s)’a yoğun karşı çıkışın olduğu bir bağlamda inmiştir. Surenin “Nûn ve’l-qalemi” cümlesiyle başlaması ve “Zê’n-Nûn”un Yunus(a.s) lakabı olması ilginçtir. Bununla beraber Arapça'da “nûn” isminin, bu harften başka olarak Hz. Yunus'a “Zünnûn” denilmesinde olduğu gibi “hût”, yani “balık” mânâsına; kezâ yazı hokkası “divit” mânâsına ve daha bazı mânâlara geldiği de söylenir (Elmalılı). Yunus(a.s)’la ilgili Ayet-i Kerimelerin çevirisi şöyledir;
“Sen, “Rabbinin hükmü için” diren. “Balığın arkadaşı” gibi olma!. Hani o üzüntüyle pişman olmuş olarak seslenmişti (48). Eğer Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o ayıplanmış (olarak) “düzlüğe” atılacaktı (49). Rabbi onu seçti ve Sâlihlerden kıldı (50). [68:48-50].
Ayet-i Kerimelerde geçen;
4.1.a. “Rabbinin hükmüne sabret” ifadesiyle ilgili olarak, şu iki izah yapılabilir:
a) Onlara mühlet verme ve onlara karşı olacak sana yardımı erteleme hususlarındaki Rabbinin hükmüne sabret.
b) Sana tebliği, vahyi ve peygamberlik görevini yüklemesi hususundaki hükümlerine sabret, bu yolda ve bu sebeple meydana gelecek eziyet ve sıkıntılara katlan” (Razî).
4.1.b. “fêSBiR”: Yine “ilk Surelerde” sık geçen kelimelerdendir (Bak. 70:5, 74:7, 76:24, 52:48, Kelime için Bak.11:49, 20:130, 30:60, 40:55,77, 46:35, 50:39, 68:48, 70:5, 74:7, 76:24). Elbette ki Peyamber(a.s) “fêSBir alê mê yeqûlûne(50:39” hükm-ü ilahisince kendine söylenen sözlere direnç göstermesi istenmektedir.
4.1.c. “ve lê tekun ke-SâHiBi’l-HûTi”: “ve balığın arkadaşı gibi olma!”,
“Balığın arkadaşı” kimdir?
Neden üzüntüyle pişman olmuştur ve niçin seslenmiştir?
Nerededir de “ayıplanmış” olarak düzlüğe/araziye/Sahile atılacaktır?
Daha önce geçen surelerde buna “hiç” işaret yoktur, “Balığın Arkadaşı” “ilk Muhatab”larca biliniyor olamalı ki, işaret veya ima ederek geçilmiştir.
Ayet-i Kerime’de geçen “el-HûT” yani “Balık”, Kur’an’ı Kerim’de 68:48, 18:63, 37:142 “tekil”, 18:61’de “HûTe-himê”, “ikil” ve “HîTêNe-hum” şeklinde “çoğul” olarak geçmektedir. Hût için; “ve huve es-Semeku’l-Azîm” denmiştir “HâVeTenî fulênun”, filan kişi tıpkı “balık gibi” bana oyun etti veya beriye kıvrılıp tilkilik ederek beni atlattı anlamındadır (Ragıb, Mufredat).
“Onun gibi olma” yani ona benzeme anlamındadır. “ke-SâHiBi” ise “ke/gibi” benzetme edatıdır. “SaHiB” ise “arkadaş” anlamında.(Bknz. 4:36, 6:101, 7:184, 9:40, 12:39,41, 18:34,37,76, 31:15, 34:46, 53:2, 48:68, 70:12, 72:3, 80:36, 81:22)
4.1.d. “iz nêdê ve huve meKZûMun”: “Hani o üzüntüyle pişman olmuş olarak seslenmişti”, “meKZûM”; “Gamla dolu dolu” buyruğu keder (gam) ile dolu dolu, demektir. Üzüntü “KeRB” diye de açıklanmıştır. Birincisi İbn Abbas ve Mücahid'in, ikincisi Ata ve Ebu Malik'in görüşüdür. el-Maverdî dedi ki: Aralarındaki farka gelince; gam kalpte, üzüntü (kerb) ise nefeste olur (Kurtubi). (Kelime için bknz. 3:134, 12:84, 16:58, 43:17, 40:18).
4.1.e. “ARiYe”, “uRYên”: kelimesi, çıplak olmak, soyunmak “uRYeten min siyêbi-hi” elbisesini çıkarmak, elbisesini soyunmak anlamındadır. “el-ARâ”, saha, kenar, evin avlusu yöresi, “el-ARâU” düz ve geniş yer anlamındadır. “el-URVê” bir şeyin kulbu, elbisede ilik anlamındadır. Kur’an’ı Kerim’de “Ayn-Ra-Ye” kökünden 37:145, 68:49’da ve 20:118 kelimeler geçmektedir. Yine “Ayn-ra-Vav” kökünden 2:256, 21:22 ve 11:54 kelimeler geçmektedir.
4.1.f. meZMûMun: “Ayıplanmış, zemmedilmiş” anlamındadır. Kelime, 68:49, 17:18 ve 22 geçmektedir. “kınanmış olarak atılacaktı; fakat kınanmaksızın hastalıklı bir şekilde atıldı. İbn Abbas'ın görüşüne göre; “kınanmış”; “Kınayıcı” anlamındadır. Ebu Bekr b. Abdullah; günah işlemiş olarak diye açıklamıştır. “Kınanmış” her türlü hayırdan uzaklaştırılmış anlamında olduğu da söylenmiştir Şöyle de açıklanmıştır: Şayet Allah'ın onun üzerindeki lütfü bulunmamış olsaydı, kıyamet gününe kadar balığın karnında kalacaktı, Sonra da kınanmış olarak kıyametin düz arazisine (Mahşer yerine) atılmış olacaktı. Buna da yüce Allah'ın şu buyruğu delil teşkil etmektedir: “Eğer o, gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı, diriltilecekleri güne kadar (balığın) karnında kalırdı elbet.” (37:143-144) (Kurtubi).
4.1.g. (Ni’Metun: 26:22, 68:49) “nimet” ile, Allah Teâlâ'nın Yunus (a.s)'ın, tevbeye muvaffak kılmak suretiyle nasib ettiği in'âmı kastedilmiştir ki bu da, güzel, iyi ve taat olan şeylerin, ancak Cenâb-ı Hakk'ın muvaffak kılması ve hidayeti ile tamamlanıp, mükemmel hale geldiklerine delalet eder (Razî).
4.2. 37 Saffat Suresi: 139-148.
“Ve gerçekten Yûnus da “Rasullerdendi”: (139). Hani “Yüklü Gemiye” kaçmıştı. (140). Sonra “(pişmanlıktan) yüzünün rengi değişti” ve kaybedenlerden oldu (141). “Balık” onu yuttu ve o, “kendi kendini kınarken” (142). Eğer, gerçekten o, “tesbih edenlerden” olmasaydı, (143). Elbette kalırdı, onun karnında “kaldırılacakları gün” e kadar (144). Attık onu, “düzlüğe” ve o “(Pişmanlıktan) bitkin”di (145). ve bitirdik onun yanında ağaç geniş yapraklardan (146). Onu gönderdik, yüz bin veya fazlasına (147). Bunun üzerine inandılar, böylece yararlandırdık onları bir süreye kadar (148).” [37:140-148].
Ayet-i Kerimelerde geçen;
4.2.a. el-meŞHûNe (ism-i mef’ul): 26:119, 36:41, 37:140. “Gemi yük ve insanlar ile ağzına kadar dolduğunda, "o gemi, "meşhûn"dur; doludur" denilir” (Razî).
4.2.b. İBeK: “Bir kölenin, efendisinden kaçmasıdır. Enbiya Sûresi'nde “Ve Zünnûn'a (da lutfettik). Hani o (kavmine) kızarak gitmişti.” (21:87) buyurulduğu üzere Yunus (a.s.) öfkelenip, Allah tarafından izin gözlemeksizin çıkmış olduğundan “İBeK” (kaçış) denilmiştir. Alûsî, tefsirinde der ki: "Yunus (a.s.) hakkında kitap ehlinin kitaplarında anlatılan şudur: Allah Teâlâ, onu Nînüvâ halkına gidip onları Hakk'a davet etmekle görevlendirmişti” (Elmalılı).
““Hani o, yüklü gemiye kaçıp sığınmıştı” buyruğundaki “Kaçıp sığındı” fiili hakkında el-Muberred der ki: Bu aslında uzaklaşıp gitti demektir. Kaçan köleye “EBiK” denilmesi de buradan gelmektedir. Başkası da şöyle demektedir: Yunus'tan “kaçtı” diye söz edilmesi yüce Allah'ın emri olmadan ve insanlardan saklanarak çıkıp gitmiş olmasıdır.“Yüklü gemiye” buyruğundaki: “Yükle dopdolu” demektir. “Gemi” anlamındaki (الْفُلْك) ise, hem müzekker, hem müennes gelir, tekil ve çoğul olarak da gelir” (Kurtubi).
4.2.c. fe SêHeMe: 37:141, SeHeMe VeCHu-hu “yüzünün rengi değişti”, es-SuhêMu, kendisinden dolayı yüzün renginin değiştiği hastalık (Ragıb). Zayıflık, karnın içine geçmesi, rengin değişmesi ve dudakların kuruması veya büzülmesi (lisan’l-Arab, Tâcu’l-Arûs). (Yüzü) asılmak, ciddileşmek, üzüntü vb. sebeble rengi değişmek, rengi atmak. Fiil mufa’ale babındandır. Bu bab karşılıklı işdeşlik ve bir gayret serfetmeyi gösterir. Yada “Dâ‘AFtu CeHdî” gayretimi iki katına çıkardım gibi tek taraflı bir manayı da ifade edebilir (Arabça ilk ve ileri dilbilgisi, prof. Yusuf Uralgiray. C.1, s.80).
37:141 de geçen “fe sêheme”, “kura çekmek” anlamına geldiği gibi, “üzüntüden,zayıflıktan,hastalıktan rengi değişmek, rengi atmak, yüzü asılmak,(semehe vechu-hu)” anlamlarınada gelen bir kelime tevratta kura çekmek geçtiği için diğer anlam ikinci plana itilmiş. 37:145'te “bitkin olarak” düzlüğe/Sahile atılıyor. Balığın karnında kaldığı için mi bitkin yoksa yaptığına pişman olduğu için mi? (37:142 buna cevab verir)
4.2.d. el-muDHaDîne: 37:141, Temelde “ayağın kayması” anlamına gelir. “DeHDu’r-RiCLi” kullanımından gelir (Ragıb). (Bknz. 42:16, 18:56, 40:5)
4.2.e. fê’LteKaMe-hu: 37:142, LeKiMtu’t-TaÂMe “Yemeği hızlı bir şekilde yedim yada yuttum” ve teLeKKaMtu-hu, “Onu yavaş yavaş, acele etmeden yedim yada yuttum” kullanımlarından türemiş olması caizdir. “RaCuLun tiLKâMu” “Lokmaları(LuKaMun) çok adam”. LeKaMun, sözcüğü temelde “yutan” “muLteKiMun” demektir. Yolun bir ucuna ya da kenarına “LeKaMun” denir. (LuKMêNu, lukman(a.s).)
4.2.f. YeKTîNin: 37:146, “el-Muberred dedi ki: Gövdesi olmayıp yaprağı yerin üzerinde yayılan her-bir bitkiye “yektîne” denilir. Kabak, kavun ve ebu cehil karpuzu gibi. Eğer bitkinin kendisini ayakta tutan gövdesi (ve sapı) var ise buna sadece “şecere (ağaç)” denilir. Eğer kökleri bulunup etrafa yayılıyor ise buna da “necme” denilir, çoğulu ise “necm” diye gelir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Gövdesiz bitkiler de, ağaçlar da (Allah'a) secde ederler.” (55:6) Buna yakın bir açıklama İbn Abbas, el-Hasen ve Mukatil'den de rivayet edilmiştir. Onlar derler ki: Uzayıp giden ve yer üzerinde yayılarak dik duramayan, sapı da bulunmayan acur, kavun, kabak, ebu cehil karpuzu gibi her bir bitkiye “yektin” denilir. Said b. Cübeyr dedi ki: Biten, sonra da aynı senede ölen her şeye denilir. Muz da bunun kapsamına girer. Derim ki: “Yektin” sapı olmayan bitkilerdendir. el-Cevherî dedi ki: Yaktın kabak ve buna benzer bitkiler gibi sapı olmayan bitkilerdir. ez-Zeccac dedi ki: Yaktînin türediği kök "bir yerde ikamet etti" anlamındaki (قَطَنَ بِالْمَك 14;انِ) ifadesidir( لزَّجَّا 80; : اِشْتِقَ 75;ق الْيَقْط 16;ين مِنْ قَطَنَ بِالْمَك 14;انِ إِذَا أَقَامَ بِهِ فَهُوَ يَفْعِيل) . Buna göre yaktin "yef'il" veznindedir. Bunun Arapça olmayan bir isim olduğu da söylenmiştir” (Kurtubi).
4.2.g. İmgeler üzerine;
· “Hz. Yunus’un “Büyük balığı”nın Kur’an’da açıkça geçtiği üç yer de de (yukarıdaki ayette ve 68:48’de “el-hût” olarak, 21:87’de is “en-nûn” olarak) el belirtme takısı kullanılmıştır. Bunun sebebi muhtemelen şudur: Hz. Yunus kıssası o kadar meşhurdur ki “büyük baklık” temsiline yapılan her değinme kendi kendini açıklayıcı (self explanatory) bir özellik taşıyordu. Hz.Yunus’u yutan balığın içi, 21:87’de sözü edilen manevi çöküntünün derin karanlığını sembolize etmektedir. Peygamberlik görevinde ve böylece “Tanrı’nın mevcudiyetinden” “bir kölenin kaçışı gibi kaçması”nın bulanımı. Bu arada kıssanın “insan(ın) zayıf yaratılmış” olması sebebiyle (4:28) peygamberlerin bile insan tabiatında mevcut olan zaaflardan uzak kalamadıklarını göstermek istediği söylenebilir” (Muhammed Esed, Saffat Suresi, Dipnot.56, Kur’asn Mesajı, meal-tefsir, İşaret, 1997).
· “Yanii o’na gölge yapmak ve rahatlatmak için. Böylece Kur’an, Hz. Yunus ve balık temsilini anlatabilmek için, kendi üslubunun karakteristiği olan mecazi bir anlatım ile, en kuru ve çorak topraktan bile bir ağacın yetişmesini sağlayabilen Allah’ın, aynı şekilde karanlıkta kaybolmuş bir yüreğinde yeniden aydınlığa ve manevi hayata dönmesini de sağlayabileceğine işaret vardır” (Esed, Saffat Suresi, dipnot.58)
· “(Sıkıntılarının zifiri karanlığında bile) Allah’ın sınırsız şanını yücelte(bile)nlerden olmamış olsaydı”: Yani, daima Allah’ı anan ve O’na bağışlanması için dua edenlerden” (Esed, Kalem Suresi, dipnot, 28.)
· “lafzen, “Suçlu damgası taşıyarak” –yani hâlâ günahının yükü altında ve tevbe etmemiş olarak: Allah’ın rahmeti olmasaydı Yunus Peygamber’in bir günahkar olarak ölmüş olacağına ima” (Esed, Kalem Suresi, dipnot, 29).
· “Hikâyede anlatılan olaylar, sanki gerçekten de yaşanıyormuş gibi anlatılmasına rağmen, bu hikâye aslında baştan sona sembol diliyle yazılmıştır. Bundan dolayı da anlatılan bütün olaylar Yunus Peygamber’in ruhsal durumu hakkında verilmiş bilgilerdir. Burada pek çok sembol ardı ardına dizilmiştir” (Eric Fromm, Rüyalar, Masallar, Mistoslar, Arıtan, 2003)
· “Balık, olumsuz anlamlarıyla ahmaklık, açgözlülük, kaba-sabalık ve sersemlik, cinsellik ve budalalıgın sembolüdür. Aynı zamanda olaganüstü bereketli olusundan ötürü fallik bir imgedir. Yunus peygamberi yutan büyük balık, karanlıklar veya ölüler âlemini sembolize eder. Osiris’in üreme organını kesip denize atan tanrı Set’le bu organı yutan balık özdeslestirildiginde, balık imgesi ugursuz bir isaret, suç planlama, saklama ve karanlıgı temsil eder” (Rider haggard’ın Romanlarına arkatipsel bir yaklaşım, Ayşe Arzu Korucu, Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim Üniversitesi, Sosyal Bilimler enstitüsü, İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Doktara Tezi, 2006, Arkatipsel Doğa İmgeleri, “Balık”, s.192)
· “Kur’ân’da Hz. Yûnus’un görevlendirildiği beldeyi terk edişi, “kaçıs” olarak nitelendirilmektedir. Bir peygamberin bir yerden ayrılışı Allah’ın iznine bağlı olduğu halde, o bِöyle bir izin beklemeden görev mahallini terk ettiği için bu durum mecâzen “kaçış” olarak nitelendirilmiştir (Kur’an Ve Kitab-ı Mukaddes’e göre Yunus Kıssası, Kadir Polater, Dinbilimleri Akademik Arastırma Dergisi, VII (2007), sayı: 2).
Tevrat’ta “Balık imgesi”;
“Sürgünlüğümüzün onuncu yılı, onuncu ayın on ikinci günü Rab bana şöyle seslendi: "İnsanoğlu, yüzünü firavuna çevir, ona ve Mısır'a karşı peygamberlik et. Onlara de ki, 'Egemen Rab şöyle diyor: “Kendi kanallarının içinde yatan Büyük canavar firavun, İşte, sana karşıyım. Sen ki, Nil benimdir, Onu kendim için yaptım dersin. Çenelerine çengeller takacak, kanallarındaki balıkları Senin pullarına yapıştıracağım. Pullarına yapışmış balıklarla birlikte seni kanallarından çıkaracağım. Seni de kanallarındaki bütün balıkları da çöle atacağım. Kırlara düşeceksin, toplanmayacak, gömülmeyeceksin. Seni yem olarak yabanıl hayvanlara ve yırtıcı kuşlara vereceğim.” (Tevrat, Hezeikel, 29:1-5).
Gemi ye “Kaçış”, “Pişmanlıktan Hastalanma”, “Balığın Yutması”, “Tesbih Etme” ve “Sahile Atma”
4.3. 21 Enbiya Suresi 87-87:
Ve Zê’n-Nun’u da, Hani gitti öfkelenerek, zanneti; asla sıkıntıya sokamayacağımızı. Ama seslenmişti “karanlıklar içinde”: “Sen’den başkası ilah değildir! Sen yücesin! Gerçekten ben, Zalimlerden oldum!” (87). “Cevab verdik ona;” “ve onu kurtardık” Gamdan. İşte böyle kurtarırız mü’minleri (88). [21:87-88].
ve zê’n-NûNi: 21:87, “Sa'leb'in Îbnu'l-A'rabî'den rivayetine göre “en-NûNe” küçük çocuğun çene-sindeki küçük çukur (gamze) demektir” (Kurtubi).
““Zû” da bilindiği gibi “SâHiB” mânâsınadır. Bazıları “Zû”nun “SâHiB”ten daha beliğ ve fasih olduğunu söylemişlerdir. Zü'n-nun denildiği zaman, Yunus (a.s)'ın ona mahkum kalmayıp onun sıkıntısından kurtuluşu; “SâHiB” denildiği zaman da o balığın içinde bulunması durumlarına işaret edilmiş oluyor. Onun için Enbiya sûresinde övülürken “Zü'n-nun”, bu sûrede(Kalem) ise ona benzemekten nehyedilirken “Sâhib-i hût” diye isimlendirilmiştir. Burada “hût” ve “Nûn” kelimelerinin ikisinin de balık mânâsına gelmesi itibariyle, bu âyet ile sûrenin başındaki “Nûn”a dolaylı yoldan bir işaret yapılmış demektir. Bundan bazıları dan maksadın bu “hût” olduğu görüşüne varmışlardır. Fakat öyle olsaydı burada “Sahibu'n-nûn” denilmek uygun düşerdi. Demek ki maksat o olmamakla beraber dolaylı yoldan ona bir işaret de vardır (Elmalılı, Kalem Suresi Tefsiri).
neKDiRa: 21:87, (Bknz. 13:26, 65:7) “Ömer b. Abdu'1-Aziz ve ez-Zührî: “Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı” buyruğundaki; ifadesini “nûn” harfini ötreli, “dal” harfini şeddeli olarak; “nukaddera” “takdir/et-ekdîri”den gelen bir fiil şeklinde “hakkında takdir etmeyeceğimizi...” anlamında okumuşlardır. Bu kıraati el-Maverdî, İbn Abbas'tan da nakletmektedir. Ubeyd b. Umeyr, Katade ve el-A'rec ise; “yukaddera” şeklinde “ya” harfi ötreli ve şeddeli olarak, meçhul bir fiil “el-f’ili’l-mechûl”şeklinde okumuşlardır. “Hakkında asla takdir edilmeyeceğini sanmıştı, demek olur”. Ya'kııb, Abdullah b. Ebi İshak, el-Hasen ve yine İbn Abbas'da; “yukdera” diye “ya” harfi ötreli “dal” harfi üstün ve şeddesiz olarak meçhul bir fiil diye okumuşlardır ki “ki kendisine güç yetirilmeyecek...” anlamındadır. Yine el-Hasen'den “yekdira”; şeklinde “kendisine güç yetiremeyecek...” anlamında okumuştur. Diğerleri ise “nekdira”; şeklinde “nun” harfi üstün “dal” harfi de esreli “güç yetiremeyeceğiz” anlamında okumuşlardır ki bunların hepsi “takdir etmek” anlamından gelmektedir.” (Kurtubi).
“ “Enbiya suresi 87. âyetinde yer alan “fe zanne en len nakdira âleyhi” ifadesindeki “k.d.r” fiil kِöküne bazı meallerde verilen anlamdır:
“Zunnûn’a yardım etmiştik. Hani kavmine kızıp gitmişti. Zannetmişti ki, biz kendisine güç yetiremeyeceğiz. Bu sebeple karanlıklar içinde şِöyle seslenmişti…”(T.Koçyiğit).
“Ve Zunnûn. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Sonra karanlıkların bağrında şöyle yakardı:..”(Y.N.Öztütk).
Zunnûn’u (balık karnına girmiş olan Yunus ibn Matta’yı) da an; zira (o kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde…” (S.Ateş).
“Zunnûn’u da... Hani ِöfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti; derken zulmetler içinde…” (Elmalılı).
Diğer çevirilerden ِönce telif edilmesine ve genelde ِörnek alınmasına rağmen burada kendisine hiç bakılmadığı anlaşılan Elmalılı’nın meali isabetli çeviri ِörneğidir. “K.d.r.” fiili “bir şeye gücü yetmek, takdir etmek, miktarını tayin etmek, ta’zim etmek, tazyik etmek ve sıkıntıya sokmak” manalarına gelmektedir. Bilindiği üzere “kadr veya kudret” masdarı, “kudret, kudretli, kadir kıymet bilmek” tarzında Türkçe’ye de geçmiştir. Bu ِön bilgilenme meal hazırlayanları yöِnlendirmiş ve kelimenin diğer “tazyik etme eksiltme ve sıkıntıya sokma” anlamlarını düşünmelerini engellemiştir. Halbuki siyaktan da anlaşılacağı gibi, âyette ‘kadera’ fiili “tazyik etmek, sıkıntıya sokmak, sıkıştırmak” manasına gelmektedir” (Etimolojik Anlamın Kur’an Çevirileri Açısından Konumu ve Sınırları, Usul Dergisi, Yunus Ekin).
“karanlıklar içinde”: “el-Maverdî'nin naklettiğine göre de “günahın karanlığı, sıkıntının karanlığı ve yalnızlığın karanlığının” “karanlıklar” diye ifade edilmiş olma ihtimali de vardır” (Kurtubi).
Ayet-i kerime’de Yunus(a.s)’ın Allah(a.c)’i “tesbih etmesiyle”, “Balık’tan değil, gam’dan kurtulduğu”, “ve necceynê-hu mine’l-ğammi” ifadesinden anlaşılmaktadır.
Yine ayet-i kerime’de yer alan “fî’z-Zulumêti” ifadesi için mukatil b. süleyman “(Yûnus), zulumât (yani, gecenin karanlığı, suyun karanlığı ve balığın karnındaki karanlık) içinde “senin dışında ilah yoktur, seni tenzih ederim…” diye nida etmişti” (Kur’an Terimleri Sözlüğü, İşaret, 2004, s.145) Mukatil b. Süleyman bu ayetteki “zulumêt” kelimesine “safhalar/merhaleler anlamındadır” demektedir.
5.Genel Değerlendirme ve Sonuç:
Yunus(a.s)’ın ismi hem Tevrat’ta hem de Kur’an’ı Kerim’de geçmektedir. Tevrat’ın anlatımlarıyla Kur’an’ı kerim’in örtüştüğü yerler olduğu gibi ayrıldığı yerlerde vardır. (Bunları yukarda zikrettik).
Kıssa bir bütün olarak değerlendirildiğinde şöyledir;
“Sen, “Rabbinin hükmü için” diren. “Balığın arkadaşı” gibi olma!. Hani o üzüntüyle pişman olmuş olarak seslenmişti (48). Eğer Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o ayıplanmış (olarak) “düzlüğe” atılacaktı (49). Rabbi onu seçti ve Sâlihlerden kıldı (50). [68:48-50].
“Ve gerçekten Yûnus da “Rasullerdendi”: (139). Hani “Yüklü Gemiye” kaçmıştı. (140). Sonra “(pişmanlıktan) yüzünün rengi değişti” ve kaybedenlerden oldu (141). “Balık” onu yuttu ve o, “kendi kendini kınarken” (142). Eğer, gerçekten o, “tesbih edenlerden” olmasaydı, (143). Elbette kalırdı, onun karnında “kaldırılacakları gün” e kadar (144). Attık onu, “düzlüğe” ve o “(Pişmanlıktan) bitkin”di (145). ve bitirdik onun yanında ağaç geniş yapraklardan (146). Onu gönderdik, yüz bin veya fazlasına (147). Bunun üzerine inandılar, böylece yararlandırdık onları bir süreye kadar (148).” [37:140-148].
Ve Zê’n-Nun’u da, Hani gitti öfkelenerek, zanneti; asla sıkıntıya sokamayacağımızı. Ama seslenmişti “karanlıklar içinde”: “Sen’den başkası ilah değildir! Sen yücesin! Gerçekten ben, Zalimlerden oldum!” (87). “Cevab verdik ona;” “ve onu kurtardık” Gamdan. İşte böyle kurtarırız mü’minleri (88). [21:87-88].
Bu Ayet-i kerimelere ilave 10. Yunus Suresin’deki 98. Ayet-i Kerimedir. Bu ayette Yunus(a.s)’ın kavminin tevbesi sonucu azabın kaldırıldığını belirtmektedir.
Yunus(a.s)’ın kıssası literal/yalın anlamıyla anlaşılıp yorumlandığında, Onu, “Balığın Yuttuğu”, “Balığın Karnında”, “tesbih ettiği” ve “Balığın Karnından Kurtulduğu” anlaşılır. Fakat bu anlayışın Yunus(a.s) “öfkelenerek gitmesi”, “gemiye kaçması” sonucu “Balığın Yutmasıyla” cezalandırılıdığı mı? Yoksa Kurtulduğu mu? İzaha muhtaçtır. “Balık yutunca” “kendini kınaması” ne anlama gelmektedir. Yine “Yunus(a.s)’ın balığın karnında” olduğu için mi “Bitkin bir halde düzlüğe/sahile” atılmıştır. “Balığın arkadaşı” neden “pişman olmuştur” “balığın arkadaşı olduğu için” mi? Yoksa “yaptığının pişmanlığından” dolayı mı? “Rabbinden nimet” ve “Cevab verdik” “balığın karnından kurtulacağına” mı yorumlanmalı? Yoksa yaptığına “rahatsız/hasta olacak şekilde derin pişmanlık duyup, bu pişmanlığıyla hem kendini kınayarak hem de Rabbisine tevbe ederek dilegetirmiş, bu derin pişmanlığa cevab verilmiş ve düzlüğe/sahile çıkmıştır.” “Karanlıklar içinde” balığın karnında olması mı? Yoksa Düştüğü durumu mu betim lemektedir?
Balık anlamına gelen “el-Hût” kelimesi gibi, “hâte” bir şeyin etrafında dönüp, dolaşmak, “Hâvate, muhâveten”, bir kimseyi kahretmek ve alçak düşürmek, anlamlarına da gelmektedir (el-mevarid, Mevlüt Sarı, Bahar Yayınları).
Uzatmayalım;
Bu kıssadaki “hisse” ve Peyamber(a.s)’a “balığın arkadaşı gibi olma!” öğüdü, “kavminin söylediklerine dirençli ol, hakikati biliyorsun anlatmalısın, anlamıyorlar diye öfkelenip görevinden kaçamasın, hakikati bildiğin halde susmak ve kaçmak seni sıkıntıya ve pişmanlığa sürükler, kendini ayıplar ve kınarsın/ayıplanır kınanırsın” olmalıdır. Elbette Peyamber(a.s)'la birlikte ona uynalarada bir tavsiye niteliğindedir. "Balığın" arkdaşı gibi olmayın, dirençli olun v.s
Kıssalarda esas olanın "hisse" olduğu ve hidayete klavuzlayacak derslerin çıkartılması gerektiği konusunda herkes hem fikirdir. "Balığın boyu", "geminin çapı", "Yunus(a.s) balığın karnındaki namazı(?)" kıssalarda, hisseden çok ayrıntılarda "yutulma" değilmidir? Yine bu kıssalarda yer alan "ayetlere", "mucize" anlayışıyla yaklaşmakta temkinli davranılmalıdır. Yine sonuçlarımızın "bir yorum" olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Elbetteki, literal anlamın ve yorumun yine imgesel anlamın ve yorumun bizi götürdüğü yer önemlidir ve bunlarda tartışılmalıdır.
Alîm Allah(a.c)’dir,
Cehd bizden tevfik O’dan
[email protected]
[email protected]
[email protected]
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|