Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kur’an-ı Kerim’in Bize Öğrettiği Dualar
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde şöyle dua etmemizi istiyor. Biz de O’na bütün samimiyetimizle her zaman dua edelim ve sadece O’ndan isteyelim…
Ey Rabbimiz! (Yaptığımız ibadetleri) kabul et. Sensin her şeyi bilen! Her şeyi işiten! (Bakara, 2/127)
“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl! Bizim soyumuzdan sana teslim olacak bir topluluk çıkart. Bize ibadet yollarını göster. Tövbemizi kabul et. Şüphesiz sensin tövbeleri kabul eden ve rahmet dağıtan.” (Bakara, 2/128)
“Ey Rabbimiz! Soyumuzdan insanlara senin mesajlarını iletecek, vahyi ve hikmeti öğretecek, onları arındırıp tertemiz kılacak bir elçi çıkar. Çünkü sensin kudret ve hikmet sahibi.” (Bakara, 2/129)
“Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver. Ahirette de ateşin azabından koru.” (Bakara, 2/201)
“Ey Rabbimiz! İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et. Zira bütün yolculukların varış yeri sanadır.” (Bakara, 2/285)
“Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yükler yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma. Günahlarımızı affet. Bizi bağışla ve rahmetini yağdır üstümüze. Sen yüce Mevlamızsın, hakikati inkar eden topluma karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/286)
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten bir daha saptırma. Bize rahmetini bağışla. Sensin hakikî lütuf sahibi.” (Âl-i imran, 3/8)
“Ey Rabbimiz! Geleceğine hiç şüphe olamayan o günü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın. (Çünkü Sen) vaadini yerine getirmekten asla kaçınmazsın.” (Âl-i imran, 3/9)
“Ey Rabbimiz! Sana inanıyoruz, bizi affet. Günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından emin kıl.” (Âl-i imran, 2/16)
“Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiğine inanıyor ve Hz. Muhammed’e tâbi oluyoruz. O halde bizi hakikate şahitlik yapanlarla bir tut…” (Âl-i imran, 3/53)
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla. Adımlarımızı sağlamlaştır. Hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et.” (Âl-i imran, 3/147)
“Ey Rabbimiz! Sen gökleri ve yeri anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen güzellikte sınırsızsın. Bizi ateşin azabından koru.” (Âl-i imran, 3/191)
“Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen, kuşkusuz onu bu dünyada alçaltmış olursun. Bu zalimler hiçbir yardımcı da bulamazlar.” (Âl-i imran, 3/192)
“Ey Rabbimiz! Bizi imana çağıran bir ses duyduk. ‘Rabbinize iman edin!’ Böylece imana geldik. “Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil. Gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al.” (Âl-i imran, 2/193)
“Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin cenneti bize bahşet. Kıyamet günü bizi mahcup etme. Şüphesiz sen sözünden asla caymazsın.” (Âl-i imran, 3/194)
“Ey Rabbimiz! Dar zamanda bize sabır ihsan et. Yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı al.” (A’râf, 7/126)
“Ey Rabbimiz! Bizi zalim bir topluluğun elinde rüsvay etme.” (Yunus, 10/85)
“Ey Rabbimiz! Şüphesiz gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilen sensin. Çünkü gökte ve yerde olan hiçbir şey sana gizli kalmaz.” (İbrahim, 14/38)
“Ey Rabbimiz! Bize zorluklara karşı tahammül gücü bağışla. Adımlarımızı sağlam kıl. Hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/250)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet bahşet. İçinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun bizi doğruluk bilinci ile donat.” (Kehf, 18/10)
“Ey Rabbimiz! Biz sana inandık. Günahlarımızı bağışla. Bize acı. Çünkü gerçek acıyanımız, esirgeyenimiz sensin.” (Mü’minûn, 23/109)
“Ey Rabbimiz! Bize doğru yolda yürüyen eşler ve çocuklar bahşet. Bizi sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap.” (Furkan, 25/74)
“Ey Rabbimiz! Sen her şeyi ilim ve rahmetinle kuşatırsın. Tövbe edip yoluna uyanları bağışla. Yakıcı ateşin azabından, tövbe eden kullarını koru.” (Gâfir, 40/7)
“Ey Rabbimiz! Tövbe edenleri, atalarından eşlerinden, çocuklarından dürüst ve erdemli olanları, vaat ettiğin sonsuz esenlik bahçelerine koy. Şüphesiz kudret ve hikmet sahibi olan yalnız sensin. Onları kötü fiiller işlemekten koru. Hesap günü, kötü fiillerin lekesinden kimi korursan onu rahmetinle onurlandırmış olursun. Bu ise büyük bir kurtuluştur.” (Gâfir, 40/8-9)
“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İmana ermiş olanlardan hiç birine karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce ve duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat sahibisin, rahmet kaynağısın.” (Haşr, 59/10)
“Ey Rabbimiz! Biz sana inanıyoruz. Bizi hakikate şahitlik yapanlarla bir tut.” (Maide, 5/83)
“Ey Rabbimiz! Sana güveniyoruz ve Sana yöneliyoruz. Çünkü bütün yolların varışı Sanadır.” (Mümtehine, 60/4)
“Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkar edenler için bir oyun ve eğlence aracı yapma. “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Çünkü sensin tek kudret ve hikmet sahibi.” (Mümtehine, 60/5)
“Ey Rabbim! Senden hakkında bilgi sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım.” (Hud, 11/47)
“Ey Rabbim! Annemin ve babamın beni küçükken sevgi ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle.” (İsrâ, 17/24)
“Ey Rabbim! “Benim ilmimi artır.” (Tâhâ, 20/114)
“Ey Rabbim! Bana doğruyla eğrinin ne olduğuna hükmedebilme bilgi ve yeteneği bağışla. Beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat. Gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver. Beni nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap.” (Şuarâ, 26/83-85)
“Ey Rabbim! İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana, anama ve babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden bir kul olayım. Hep senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapayım. Beni rahmetinle dürüst ve erdemli kullarının arasına sok.” (Neml, 27/19)
“Ey Rabbim! Bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açan insanlara karşı bana yardım et.” (Ankebût, 29/30)
“Ey Rabbim! Tüm kötü dürtülerin (şeytanların) kışkırtmalarına karşı Sana sığınıyorum. Ey Rabbim! Onların bana yakıştırmalarından da Sana sığınıyorum.” (Mü’minûn, 23/97-98)
“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelen insanları namazında devamlı ve duyarlı kıl. Ey Rabbim duamı kabul buyur.” (İbrahim, 14/40)
“Ey Rabbim! Hesabın görüleceği gün beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri bağışla.” (İbrahim, 14/41). (Âmin… Âmin… Âmin… Ve’l-hamdülillahi Rabbi’l-Âlemîn)
Teşekkürler kardeş.İşte kökü dua ile bağlantılı olan salatımızda okuyacağımız dualar bunlar olmalı.Namaz kılan dua ayeti okur,ticaret yapan ticaret ayeti,evlilik yapan evlilikle ilgili ayeti..Zaten "bir şeyi yerli yerine koymak"olan adalette bu değilmidir?
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Beyaz dualar çok güzel olmuş eline sağlık .dua etmek içinde okunur .en önemlisi bunları namazda okumaktır . Neden diyeceksiniz çünkü Allah Kitabında Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.der.
“Ey Rabbim! Hesabın görüleceği gün beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri bağışla.” (İbrahim, 14/41). (Âmin… Âmin… Âmin… Ve’l-hamdülillahi Rabbi’l-Âlemîn)
burda kı amın kelimesi Kuranda geçmez zaten Allahla baş başasın amın demene ne gerek vardı. olmayan şeyi söylemeniz size yakışmamış. Bunuda Kuran dediğiniz için söyledim umarım kızmazsınız. Buna atıfta bulumak içide bu sahıfeyi kopyaladım.
selam ile
Uzman Uye
Katılma Tarihi: 09 mart 2005 Yer: Antigua And Barbuda Gönderilenler: 379
Gönderen: 08 subat 2006 Saat 6:24am | Kayıtlı IP
Selam Dostlar Bu asagida verilen linkden bir ceviridir. Ama Amin kelimesinin PUTPERESTLERIN TANRISI Amin den geldigini bildikden sonra bundan sonra gonul rahatligi ile amin diyebilirmiyiz bilmiyorum. Bakalim dostlarimzi ne diyecekler.
“Amin” Kelimesinin Tarihi ve Misir PUTPERESTLIGI ile Olan Baglantsi
Cuma gunu Cuma namazina giden muslumanlarin cogu "Amin" kelimesinin geleneksel muslumanlar icin ne kadar onemli oldugunu bilir.. Amin kelimesinin Geleneksel muslumanlar icin ne onemli oldugunu bilmeyenler icin , geleneksel muslumanlarin Her Fatiha okunusundan sonra ve namazin sonunda yapilan Duadan sonra amin denmelidir. Cuma namzindna sonra Imam Fatiha okudukdan sonra " Cemmat sesliyada sessiz (Mezhebe gore degisir) amin derler. Bu makalenin amaci Bu " Amin" kelimesi nerden geliyor ve kokeni nedir.
Muslumanlar neden AMiN DER
Once bu kelimenin Kur'anin hic bir yerinde gecmedigi gercegini belirterek soze baslamaliyiz. Peki geleneksel muslumnlar neden Kuranda olmayan bir kelimeye bu kadar onem vermekdedirler. Eger nerden geldigini tahmin ettiyseniz , Tahminiz dogrudur. Bu kelime Kurandan degil hadisden gelmekdedir. Salihi Buharide 6 Kitap 2 Kisim da gecen Ebu Hureyre Hadisi basda gelir. Ebu Hureyreden diger bir inci diyebilirz.
6209 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "İnsanlar amin demeyi terkettiler. Halbuki Resulullah aleyhissalatu vesselam, namazda "gayri'l mağdubu aleyhim ve la'd-dallin" deyince amin derdi, bunu ön saftakiler işitirdi, sonra mescid amin sesiyle dalgalanırdı."
6210 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın "Ve la'd-dallin" deyince amin dediğini işittim."
"Yahudiler, sizi, selamınız ve amin deyişiniz sebebiyle kıskandıkları kadar bir başka şey için kıskanmamışlardır" buyurmuşlardır."
Bu hadislerden Aminin zamanlamasininonemi vurgulanirken, icerigi ile ilgili bir sey yokdur.
Peki hz Muhammed neden Kuranda olmayan bu kelimeyi Kuranin en cok okunan suresinin arkasindan okunmasini istesin.Peki hz Muhammed ozellikle meleklere eslik ederek Aminn demenin zamanlamasigunahlar af edilir demekle ne tur bir mesaj vermekdedir. Eger Hz Muhamed boyle bir sey uydurduysa Araf Suresi 188 ayetine gore basina gelecekleri bilmiyormuydu.
Araf 188 Kul la emlikü li nefsi nef'av ve la darran illa ma şaellah ve lev küntü a'lemül ğaybe lesteksertü minel hayr ve ma messeniyes suü in ene illa neziruv ve beşirul li kavmiy yü'minun
Araf 188 De ki: «Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.»
SimdiAllah Peygamberinin kendinden hic birsey soylemesi konusunda uyariyor. Ona gorevinin Kurani ulastirmak oldugunu soyluyor.
(HÂKKA suresi 43-47ayet) O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.O Bizim adımıza bazı laflar uydurmaya kalkışsaydı. Elbette onu kıskıvrak yakalardık.Sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Bu ayetlere gore Peygamber efendimiz bu Amin kelimesini bu ayetlere gore Kurana eklememistir, ekleyemezde. Peki nerden geldi dige bir cok uydurma hadis gibi, yalan bir hadisden baska bir sey degildir.
Aminin Kokeni
Amin kelimesi geleneksel islama Hiristiyan yada yahudi kaynaklarindanhz Muhammedin olumunden 200-300 sene sonra hadis kitaplari ile birlikde girmistir.Aslinda isin asli amin kelimesi Hiristiyanliga Yahudilikden gecmistir.Bu konu hakkinda detayli bilgiyi Katolik Ansiklopedisi Birinci Cilt Sayfa 1907 bulabilirsiniz. (Catholic Encyclopedia Vol. 1 1907 )
" Amin kelimesi hic degismeden Ibraniceden Kilise litaraturune gelmis kelimelerden birisidir. Bu kelime o kadar SIKLIKLA bizim kurtaricimizin agzinda tekrarlanmistir ki, Trent Konsuli, Kutsal Ruh bunun Tanrinin Kilisesi tarafindan kullanilmasina memnun olmustur...."
Isin ilginc tarafi bu ansiklopediye gore Kutsal RUH, bunu Hz isadan duydukdan sonra, soylenmesini istiyor.
Oxford Ingilizce sozlugu Amin kelimesnin anlamini soyle aciklamakdadir. Unlem olarak yada isim olarak anlami “ Olsun” ve Duanin sonuda soylene bir kelimedir. Kelimenin kok harfleri olan AMN harfleri Ibranicede su anlamlara gelmekdedir.; Egitmek, ogretmek, gercek, guvenilir, onaylamak, guven, SADIK olma ve anlasmadir. Bu kelime kokeni arapca kokeni olan Elif-Min-Nun ile aynidir. Bu kelimeye Qurandaki kok haflerine gore bakarsak (Lughat-ul-Quran (Quran Lexicon) by G. A. Parwez 4th Edition 1998) , Kuranda hic bir sekilde “Amin” kelimesi gecmemekdedir.
PUTPERESTLIKLE Olan Baglantilari
Geleneksel muslumanlar genelde soyle derler. Amin kelimesi Kuranda gecmeyebilir ama Hz Muhammed bize soyleyin dediyse elbetde soyleyecegiz. Ayrica yanlis bir anlami olmadiginda soylenmesiden neden sakinca olsun derler. Bununla birlikde Amin kelimesnin koklerini arastirdigimizda bu kelimenin Puta tapicilik Paganismden geldigini goruyoruz. Colombia Ansiplopedisi6.ci Baskisi 2001 soyle denilmekdedir.
Amon yada Amin Thebesin bas tanrilarinin adi idi.Kendisi karisi MUT ve ogullari Khensu Kutsal Theban ...sayilirlardi.Amon yada AmininMisirda onemi gittikce arti ve Amin sonunda Misirin bas Tanrisi oldu. Sonunda isminde Amin Ra yada Amon Ra olarak degisti. Hatta Yunalilarin tanrisi Zeus ile es konusluyordu. Aminin en onemli tapinagi Libya collundeki Siwa dadir. Sivanin tep noktasi sonralari Delphi ve Dodana olarak bilinirdi. Amin SIK SIK KOC yada insan basli koc olarak temsil ediliridi.
Misirin Seyathet ve Antika El Kitabi AMINisminin anlamini soyle aciklamakdadir.
Eski Misirda Aminin ozelikleri hakkinda bilinmeyen bir cok ozellik olmasian ragmen, isminin anlamini "SIR" olarak kabul edebiliriz. "Isminin "SIR " anlamina gelmesi kendinin tanri olarak Dunyayi yaratan gucle olan iliskisine dayanmasindandir. Amin kelimesnin anlami gercekden " SAKLI OLAN" "GORULMEYEN" "GORULEMEYEN" dir. Bu gercek o devirden kalan bir cok kaynakda belirtilmekdedir. SIK SIK Amin kelimesini " COCUKLARINDAN SAKLANAN", TANRILARA VE INSANOGLUNA GORULMEYEN" yada Aksam Batan Saklana Gunes icinde kullanilmakdadir. Bunlar fiziksel anlamlari olsa bile asil anlami gun batimindaTanri Aminin Insanlain gozunden kaybolmasidir. Sadece Tanri Aminin gozden kaybolmasi degil ayni zamandaisminin ve yapisininda Gozden kaybolmadir. Bu buyuk Tanrinin kaybolmasi aksam gunesin ufukda kaybolmasina benzetilmistir. Yani Olumlu olan insanin gozleri Bu Amin tanrisini gormeez anlamidan kullanilmistir. Hem insan hemde diger Tanrilar artik oni goremez anlaminda kullanilmistir.
Aslinda bu GORUNMEZ TANRININ bugun bile Muslumanlari, Yahudileri ve Hiristiyanlari aldatan Seytan oldugunu soyleyebiliirz.
Amin ile ilgili makaleye daha dikkatli baktigimizda "Amin" yada "Amin-RA" adli tanriya tapmanin sirf Misirlilar arasinda degil, ayni zamanda o zamanin Misirinda yasayan yabancilar arasinda da yaygin oldugunu goruyoruz.
"Amin-RA tanrisina tapmak Thebesin hem guneyine hemde kuzeyine yayildigini goruyoruz. Onunla ilguili tapinaklari inceledigimizde Amin Tarsina tapmain Misirin somurgeleriden olan Suriye, Nubia , Oasese bile sicradigi goruyoruz.Yukari Misirin Merkezleri Thebes, Herakeopolis Magna, Asagi Misirdada Memphis, Sais, Xois, Metelis, Heliopolis, Babylon, Mendes, Thmuis, Diospolis, Butus,ve Kemmis Adasi; Libya colundede Kenemet Oases, Aminin Jupiteri; Nubiada ise Sabua Vadisi, Ebu Simberl, Napata ve Meroe; Ve Suriyededebir cok yer Diaspolis diye cagriliyordu.
Amin, karisi Mut ve ogullari Khensu Theban kabilesinin kutsal insanlariydi. Isadan once 1550-1070 yillarindaThebesin Misirin baskenti oldugu zamanlarda Amin Misirda TANRILARINKIRALI olarakbiliniyordu. Unutmayalim bu Yahudilerin o bolgede KOLE olarak yasadigi donemdir. Bellki 400 kolelikden sonra Yahudiler Tek Tanri inancini kaybedip , Paganismim Putculuga yonelmislerdir. Eger 40 yillik surgunde Altin Buzagi yapip ona tapiyorlarsa,Amin kelimesinin yahudilerin diline girmesini kabul etmek pek sacma olmayacakdir. Yahudilerin dillerin giren bu kelime daha sonra hiristiyanlar ve Muslumnlarin diline girmistir.
Supheli goz ile olaya bakanlar Misirin Tanrisi "Amin" ile gunmuzdeki "Amin" kelimesinin farkli oldugunu ileri surebilirler. Simdi Katolik Asiklopesi Birinci Cilt 1907 deki makaleye bakarsak, bu iksi arasindaki baglantiyi bilerek yada bilmeyerek guzel aciklamakdadir.
" Sonuc olarak sunu soyleyebiliriz ki, "Amin" kelimesi ilk Hiristiyan kaynaklarinda pek SIK gorulmesede SIK SIK anathemas ve Gnostic hecelemelerde kullanilmistr. Daha detayina bakarsak
Amin kelimesini olusturan Yunanca kelimedeki harflerin temsil ettikleri sayisal anlamlara bakarsak toplamlari 99 esitdir. (alpha=1, mu=40, epsilon=8, nu=50), bu rakam Misir kokenli yazitlarda gorulmekdedir. Ve genelde bir cesit mucize ile anilmakdadir. Sunu belirtmeliyiz ki Amin kelimesi hem Yahudiler hemde Muslumnlar tarafindan kullanilmakdadir.
SONUCLAR
Bu makaleden bir cok sonuc cikarabiliriz.
1.Kuranda ”Amin” keliemesi hic bir sekilde gecmez ve islama Hadisler ile girmistir. Ikincisi Geleneksel MuslumanlarKuranda olan bukelimenin Incil ve Tevrata olabileceginden dolayi Hiristiyanlarin ve yahudilerin bu kelimeyi kullandiklarini sanabilirler.
2.Ayrica gunumuzdeki anlamiyla “amin” kelimesinin kullanilmasinin ne sakincasi var diyebilirler. Ama gercek bir musluman simdi “amin” kelimesnin gercek anlamini ve Puta tapicilikdan , paganismdengeldigini bildikden sonra bundan sonra gonul rahatligi ile “ AMiN” diyebilirmi ? Allaha olan bagliligimiz baska bir kelime ile ifade edemezmiyiz.
3. Bu makaleden cikaracagimzi digger bir sonuc ise sudur. Muslumanlarin Kurandan sonra ikinci kaynak olarak kabul ettikleri Hadisleri sorgulamamizdir. Kuranin hic bir yerinde bu tur ” BUYULEYICI ” Kelimler kullanmaiz gerektigini belirten ayet yokdur. Muslumnlar Kurani tek kaynak olarak kabul etmelidirler.
Son olarak, Orta yolu secen ve SAHiH hadisleri Kabul edelim diyen muslumnalar olacakdir. Bu makaleyi okudukdan kaymagi suttten ayirmak mumkun mu? aynen sahih ve sahte hadisleri ayirmak gibi. Muslumnlarin en onemli gorevlerinden biriside kendine gelen bilgiyi sorgulmasidir.
Isra 36 Ve la takfü ma leyse leke bihi ilm innes sem'a vel besara vel füade küllü ülaike kane anhü mes'ula
Isra 36 Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur
Umariz okuyucularimiz butun ikinci derece kaynaklari red edip, Kurani ve yanlizca Kurani kaynak olarak Kabul ederler.
Enam 106 Sen, Rabbin cânibinden sana vahyolunana tâbi ol, O'ndan başka ilâh yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.
The History of "Amen" and its Links to Egyptian Paganism Copyright Azfar Samin (e-mail: [email protected])
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kur'an-ı Kerim'de "amin" kelimesinin geçmediği elbette doğrudur... Ancak bu kelimenin Oxford İngilizce sözlüğün "amin" maddesinde de belirtildiği üzere, "onaylamak" anlamına geldiği bir gerçektir...
Dolayısıyla bir insanın yaptığı duanın arkasından bunu onaylayan bir söz yani; "amin" demesi, bir başka ifadeyle duasının altına "adeta imzasını atması", bunu gönülden istediğini teyid etmesi yadırganmamalıdır.
Toplu yapılan dualarda cemaatin her bir ferdinin "amin" demesi, kısaca "ben de bu duaya katılıyorum. Bu duayı ben de onaylıyorum" şeklinde niyetini ifade etmesi ve bunu "amin" kelimesi ile yapması yanlış olmasa gerektir...
Hıristiyan ve Yahûdîler de böyle yapıyorlar diye "amin" kelimesinden vazgeçmek doğru olmamalıdır... Zira Kur'an onların da "ehl-i kitap" olduğunu haber veriyor... Onlardan gelen her şeyi reddetmek, ilmî bir anlayışla bağdaştırılamaz... Kur'an ile çelişmeyen bir takım noktalarda sırf onlardan geldi diye karşı çıkmak doğru bir tavır olarak değerlendirilebilir mi? Bu sorunun cevabını merak etmekteyim... Bu itibarla onlardan gelen her şeyi tamamen reddetmek yerine "seçici ve eleştirel olmanın" çok daha doğru olacağını düşünüyorum...
Öte yandan "amin" kelimesinin söylenmesinde esas olan; "Allah'a olan bağlılığımızı" ifade etmek değildir. Burada "AMİN" ile anlatılmak istenen; isteğimizi, duamızı onayladığımızı, altına imzamızı attığımızı, kabul edilmesini talep etmedeki samimiyetimizi vurgulamaktır. Mesele "bağlılık" olsaydı Arapça da bunu "ribat" kelimesiyle ifade edebilirdik...
Ayrıca kelimenin kökenini paganizme dayandırmak da şekilci bir yaklaşımın izdüşümlerini çağrıştırmaktadır... Kelimeler de insanlar gibi doğar, büyür, farklı anlam kazanır, görevlerini tamamlar ve bir zaman sonra ölür giderler... Oysa amellerin değerini belirleyen niyetlerdir. Bir kelimeye takılarak bütünü gözden kaçırmakta isabetli bir yaklaşım değildir... Tek tek ağaçlarla meşgul olurken ormanı görememek doğru olmasa gerektir... Yani; konulara parçacı değil, bütüncül yaklaşmak gerekmektedir... Aksi takdirde bilimsellikten duygusallığa giden bir yola girmek kaçınılmaz olabilir...
Diğer taraftan sahih ve sahte hadisleri ayırma işlemini konunun uzmanlarına havale ederek Kur'an'daki temel insanî ve ahlâkî ilkeleri hayata geçirmeye çalışmak çok daha doğru olacaktır. Elbette her müslümanın kendine gelen bilgiyi sorgulaması ve eleştirel düşünmesi onun en tabii vazifedir... Ama işi uzmana havale etmek de Kur'anî bir ilkedir. (İsrâ, 17/36) Emaneti ehline vermekte Kur'anî bir esastır... Dolayısıyla Kur'an'ı da bütüncül bir gözle değerlendirmek ve her zaman temel ilkelere uygun hareket etmek gerekmektedir.
Ben bu makaleyi / görüşü ilk defa okuyorum ama cidden etkilendim.
Bu türlü meselelere yaklaşımımız bence şöyle olmalıdır.
Birinci mesele; cesarettir. Yani, meseleleri irdelerken cesaret göstermek, işin ucunun vardığı yere kadar gitmektir. Bu cesaret, dayandığımız kaynağa olan güvenimizden kaynaklanacaktır. Doğru olanı arayıştır. Biz, Allah'ın kitabına bağlılığımızı sürdürdükçe o bizi doğru yola kılavuzlayacaktır. Bu Allah'ın vaadidir ve Allah vaadinden asla caymaz.
İkinci mesele; küçümsememektir. Dini ayrıntıya boğmak ne kadar tehlikeli ise, doğru yoldan sapmaları ayrıntı görüp üzerinde durmamak ta bir o kadar tehlikeli olabilir. Mesela, bu "amin" kelimesi ile ilgili pratik bir tehlikeden bahsedelim. Lise öğrencilerinden "Fatiha" yı ezbere biliyorum diyenler arasında bir deneme yapalım. Okuyanların içinden sonunu "amin" diye bitirenlerin oranı ne olabilir ? Tekerleme gibi dil alışmış. Halbuki Kuran'ın metninde bu yok. Gel gör ki, bir kısım meallerde parentezle de olsa ilave edilmiş görünüyor. Tahrifatın küçüğü büyüğü olmaz.
Bunun gibi, Allah "raina demeyin unzurna deyin" buyuruyor. Görünüşte bunlar da masum birer kelimelerdir. Ama ciddi görülerek düzeltme yapılmış. Bunun gibi, evlatlıkların babalarına nisbetle çağrılmaları, Peygamberimize hitap uslübuna dikkat çekilmesi gibi meseleler de görünürde "kelime" lerle ilgili olsa bile düzeltmeler yapılmış.
Üçüncü mesele; ihtilafı Kuran'a / Allah'a arzetmektir. Yazıyı okurken de düşündüm, gerçekten enteresan ki, pek çok durumda bize nasıl dua edeceğimizi öğreten Allah, neden bu "katılım ve onay" faslını öğretmemiş ? Musa'nın, İsa'nın onlarca duasını bire bir nakleden Allah, onların "amin" yahut "amen" dediği hakkında hiç bir bilgi vermiyor.
Kişilere seviyelerine göre hitap etmek, böyle mevzu ile kafa karıştırmamak, daha temel ve vahim konulara değinmek te güzel olmakla beraber, bu forumun zaten bu türlü tartışmalar için kurulduğu / sürdürüldüğü kanaatindeyim.
Nihayetinde düşünülecek ve araştırılacak bir iştir vesselam.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamün Aleyküm! Değerli Aliaksoy Kardeşim!
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, Yunus Suresi 9.ayette:
" İnnelleziyne amenu ve amilus salihati yehdiyhim Rabbühüm bi iymanihim tecriy min tahtihimül enharu fiy cennatin naıym;"
"İnanıp iyi işler yapanlara gelince imanlarından dolayı Rableri, onları altlarından ırmaklar akan ni'met cennetlerine iletir."
diyerek izleyen ayette de
Yunus;10:" Da'vahüm fiyha subhanekellahümme ve tehıyyetühüm fiyha Selâm ve ahıru da'vahüm enil hamdu lillahi Rabbil alemiyn;"
"Onların orada du'âsı: "Allâh'ım Sen her türlü eksiklikten uzaksın!", birbirlerine sağlık dilekleri: "Selâm", du'âlarının sonu da: "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun!" sözleridir."
Allah senden razı olsun. Sen bana bilmediğim / birbiri ile ilişki kuramadığım bir şeyi öğrettin. Allah da sana bilmediğini öğretsin, ilmini artırsın. Çünkü O;öğretenlerin en hayırlısır.
Demek ki; Allah kitabında iman edenler için her manadan nice türlüsünü açıklamış...
Allah'tan başka ilah yoktur. Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.
Selam ile...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam aliaksoy ve Dost1,
Önce Ali bey'in mütealasını değerlendirmek istiyorum...
Birinci mesele: Cesaret konusuna aynen katılıyorum...
İkinci mesele: Fatiha sûresinin sonunda "amin" demek niyetle alakalı bir durumdur. Burada bütün öğrencilerin "amin" i eklemeleri Kur'an'a ilave anlamı taşımamalıdır. Ancak bir kısım meallerde parentezle de olsa "amin" ilave edilmesi isabetli bir yaklaşım değildir. Zira bir meal yapıyorsanız aslında olmayan bir şeyi eklemeniz doğru olmasa gerektir. Ama özel hayatta yaplan duaların arkasından "ben de katılıyorum bu duaya", "onaylıyorum", "bütün bunları ben de istiyorum" demek yanlış olmamalıdır. Bu; Kur'an'ı tahrif değildir. Kur'an'ın bize öğrettiği bir duayı yaptıktan sonra, kabulü için Allah'a havele etmektir. Bu niyetle Allah'tan istemektir... Bu itibarla "amin" demek; dilekçenin altını imzalamaktır. Herhangi bir makama arzedilen dilekçe, eğer imzalı değilse talebin dikkate alınmadığı, usul yönünden eksik bulunduğu hukukî bir kural değil midir? Dolayısıyla bu iki hususun biribirine karıştırlmamasının uygun olacağı kanaatini belirtmemiz yerinde olacaktır.
Öte yandan "rainâ" konusuna gelince;
Bakara, 2/104: "Siz ey imana ermiş olanlar! (Peygambere) "bizi dinle!" demeyin. Onun yerine "bize karşı tahammüllü ol!" demeyi tercih edin. Ve (ona) kulak verin. Çünkü hakikati inkar edenleri şiddetli bir azap bekliyor."
Yani; Rainâ, "esas sen bizi dinle", "sen bize kulak ver" demek yerine, burada unzurnâ, "bize katlan!", "bize karşı tahammüllü ol!" denilmesi emrediliyor. Görüldüğü üzere bunlar birer ayrıntı değil, Peygamber'e ve O'nun getirdiği öğretiye karşı duyulması gereken saygının sınırlarının belirlenmesidir. Kişi saygı duyduğunu dinler ve itaat eder. Değer vermediği, saygısızlık yaptığı kimsenin görüş ve düşüncelerinden etkilenmez.
Dolaysıyla Hz. Peygamber'e emreder tarzda konuşmak yerine, saygı dolu bir üslup ile konuşulmasının tavsiye edilmesi son derece isabetli ve yerinde bir kuraldır ve bu talimat her mümin için her dönemde geçerliliğni korumaktadır. Zaten Kur'an-ı Kerim Yahûdîlerin bu konudaki aynı tarz yaklaşımlarının ne kadar da yanlış olduğunu bizlere açıklamakta ve olması gereken dürüst ve adil yaklaşıma davet etmektedir. (Bkz. Nisâ, 4/46)
Bu itibarla Peygamber'e hitap çok önemlidir. Allah'ın elçisi ile diğer insanların ilişkilerinde dikkat edecekleri hususlar vardır. Bunun da bellli bir seviyesinin olması gerektiği hususu açıktır. Zaten ayetlerde Hz. Peygamber'e saygı ile yaklaşılması emredilmektedir. Seslerin bile yükseltilmesi doğru bulunmamaktadır. O bakımdan bunu bir ayrıntı gibi değerlendirmek isabetli değildir. Bu; Kur'an'ın ortaya koyduğu temel ahlak prensiplerindendir.
Üçüncü mesele: "katılım ve onay" faslını, yani "amin" demeyi Allah'ın öğretmesi, Mûsâ ve İsâ'nın dualarının arkasından "amen" veya "amin" dedikleri şeklinde bir ayrıntıyı bize nakletmesi Kur'an'ın genel üslubuyla bağdaşmasa gerektir...
Zira Kur'an şükreden kulları övmekte, ama nasıl şükredileceği konusunda detaylı açıklamalara girmemektedir. Yine Kur'an, hapşıranın ne söylemesi gerektiği hususunda hiç bir ayrıntıya yer vermemektedir. Aynı şekilde Peygamberlerin dualarından örnekler verdikten sonra, arkasından "siz de bu duayı yapın" dememektedir. Bu konu zaten gayet açıktır. Üstelik bir de "onaylamayı unutmayın ha!" demesi Allah'ın büyüklüğüne ters bir durumdur. Bu itibarla Kur'an'dan böyle bir şeyi beklemek, Kur'an'ı ve Allah'ı derinlemesine değerlendirememek anlamına gelebilir. Zira Kur'an elbette her konuda bilgi vermiş, ama ayrıntılarla konuyu anlaşılmaz kılmamıştır.
Nitekim; Kur'an ölümden sonraki dirilişin nasıl olacağı konusunda dersler almak yerine,"üç kişi idiler, dördüncü köpekleri idi", "beş kişi idiler, altıncı köpekleri idi", "yedi kişi idiler, sekizinci köpekleri idi" gibi yaklaşımları eleştirmekte ve bu sayıyı en iyi bilenin Allah olduğunu söylemekte ve ayrıntılarıla uğraşmayı doğru bulmamaktadır. (Bkz. Kehf, 18/22)
Aynı şekilde "300 yıl kaldılar", "309 yıl kaldılar" gibi sözleri de eleştirmekte ve onların ne kadar kaldığın en iyi Allah bilir demektedir. (Kehf, 18/25). Yani; ashab-ı kehf kıssasından çıkartılacak aşikar dersi insanlara ulaştırmak yerine, teferruatla uğraşıp geçeklerin görünmesini ve anlaşılmasını önlemekte doğru olmasa gerektir...
Sonuç olarak; dost1 inde ifade ettiği üzere, ben de "Kur'an-ı Kerim'in bize öğrettiği dualar" başlıklı yazımın sonunda üç defa amin dedikten ve isteklerimi onayladıktan sonra "velhamdülilahi Rabbi'l-âlemin" demiştim. Yani duanın sonunda zaten "Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun" ayetini kullandım. Ama "amin" demedim.. Dikkat edilirse bu durum görülecektir. Zaten böyle bir sözün arkasından "amin" gelmesi düşünülemez. Zira burada bir talep yok, Allah'a övgü vardır... O yüzden cennette söylenecek bu söz ile hep Allah'a övgüler olacaktır...
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
mealleri incelerken "ey" kelimesi dikkatimi çekti...
Burada dua içinde "ey" denilmesi Allah'a olan saygıdandır mıdır?... yoksa "Allah işitmiyor da bağırıyormuşuz gibi bir anlama mı gelmektedir? ... bunu nasıl değerlendirmemiz uygun olacaktır? bu konuyu düşünmemiz gerekmektedir.
Acaba ”Ameller niyetlere göre değer kazanır ve herkese amellerinin karşılığı mutlaka verilecektir”diyerek,
Allah’a dua ederken “ey” demeye devam mı edelim?.
Kur'an-ı kerim’de içerisinde (يا) geçen bir kaç örneğe bakalım...
1. Kafirun, 109/1: "De k: "Siz ey hakikatı inkar edenler!... (قل يا أيها الكافرون)
Görüldüğü üzere Kur'an'da bazı ayetlerde, Allah veya diğer insanlar, başka kimseler hakkında "ya" (ey) nida edatını kullanıyorlar... Ancak tam araştırma fırsatı bulamamakla birlikte şunu söyleyebilirim ki,
gördüğüm kadarıyla "ya" ünlemi Kur'an'da Allah hakkında kullanılmıyor...
yani; ayetlerde "ya" ünlemi Allah için kullanılmıyor... öyleyse bizim de dua ederken bu ünlemi kaldırmamız yerinde olur mu? Ne dersiniz?
Yani; "ey Rabbim!" yerine, "Rabbim!" dememiz daha uygun olur mu? Bu konuyu forumdaki diğer arkadaşlarla birlikte değerlendirmemiz uygun olacaktır diye düşünüyorum...
Öyleyse yukarıdaki verilen ayetlerde "ey"i kaldırmak konusunda ben ısrarcı olmam... ve bu konuyu anlayışla da karşılayabilirm... zira ben de daha önce meallere bakarak "ey" edatını yazmıştım... şimdi gördüm ki, ALLAH hakkında O'na karşı "ey" demek pek doğru olmayacak gibi...
Nitekim, Rabbimize karşı "ey" demeden dua etmek, sanki bana daha doğru olacak gibi gelmeye başladı...
Her ne kadar niyetimiz iyi de olsa, sözlerimizde de "ey" veya "ya" ünlemini kaldırmamız bana göre yanlış olmayacaktır sanırım... belki "ey" olmadan yapılan bir dua, daha samimi olabilir kim bilir?? Zaten Rabbim bize şahdamarımızdan daha yakın ve her şeyi biliyor, işitiyor ve görüyor...öyle değil mi?
Öyleyse İslam toplumundaki bu yaygın görüşü birlikte düzeltelim... Ve bundan sonra dualarımızda O'na karşı "ey" diye hitap etmekten vazgeçelim.... diye düşünüyorum... yoksa yanılıyor muyum?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma