HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: KUL HAKKI Konusunda Foruma Bir soru Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
admin
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: 128
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı admin

Selam Dostlar

Kul hakki konusunda foruma sorulan bir soru.

From: .....
Sent: Friday, December 30, 2005 11:13 AM
To: [email protected]
Subject: selam hanif dostlarım

 

selam hanif dostlarım

uzun süreden beri kafamı meşkul eden bir konu var:islam'da kul hakkı varmı,yokmu var ise içereği nedir hocaefendilerin! dediği gibi(zırvaladığı) haşa Allah demişki kul hakkıyla gelmede neyle gelirsen gel Allah her türlü günahı affeder ama,kul affetmediği müddetce Allah affetmez.

 

.Oysaki benim kur'andan anladığım kadarıyla tövbe edilmediği müddetce şirk affedilmez nisa48 ayrıca yine kur'andan edindiğim kanaate göre her yapılan çirkin fiilin ardından Allah'ın affedici sıfatları geliyor buradanda anlıyorumki samimi olunduktan sonra tevbe edersen Allah affeder.

 

ACABA YANLIŞMI DÜŞÜNÜYORUM ?

 

hanif dostlarım selam ve dua ile

 

Yukarı dön Göster admin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: admin
 
ilahibilgi
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 18 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 214
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ilahibilgi

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=556&KW=s%FCt%FC m%FC

__________________
16/4 İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir düşman kesildi.
Yukarı dön Göster ilahibilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ilahibilgi Ziyaret ilahibilgi's Ana Sayfa
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman

selam

link çalışmıyor. kanatimce konu önemli. niye
işlenmemiş. Kuranda kul hakkı kavramı yokmu?

sevgiyle
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 
tunga
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 08 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 19
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tunga

bir soru da ben ekleyeyim:

bizim apartmanda yan daire ve üst daireler bir derneğe ait.( nasıl izin aldılar bilmiyorum.apartman halkının fikri alınmıyor mu? bir de bunu araya sıkıştırayım.)

bazı geceler ses sistemi döşeyerek çeşitli -vaaz mı desem toplantı mı desem- aktivitelerde bulunuyorlar.tamam ibadetlerine karışmıyorum ama gürültüden ve gelen gidenin haddi hesabı olmadığından rahatsız oluyoruz.bir de ellerinizden öper  benim küçük bir çocuğum var.gürültüden uyuyamıyor.kaç kere uyardık sesi fazla açmayın diye.hatta birgün hanım polis bile çağırmış.polis de dernektekilerle aynı kafadan çıkınca sonuç sıfır.

geçenlerde hanım gelen kadınlardan birine " size hakkımı helal etmiyorum.bizi rahatsız ediyorsunuz."demiş.kadın birhayli bozulmuş tabii.

şimdi benim sormak istediğim asıl soru:

1-normal ailelerin oturduğu bir apartmana böyle dernek açılması yasal mı? ( yasal olmasa devlet izin vermez diyeceksiniz.ama bana olmaması gerekir gibi geliyor.)bir de apartman sakinlerinin fikri ( izni) alınmalı mı?(gelen giden belli değil.)

2-yasal yollardan şikayetle - polis birşey yapamıyor-apartman sakinleri dilekçe verse kapatılabilir mi?

3-iyilik yapayım derken başkalarını rahatsız etmeleri doğru mu?

4-bizim hanımın hakkımı helal etmem demesi yanlış mı sizce?

 

Yukarı dön Göster tunga's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tunga
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

aşağıdaki yazı alıntıdır,hiç bir satır silinmemiştir

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

HAK, HAKLAR

Allâhu Teâlâ'nın isimlerinden biri. Kur'ân-ı Kerim, yakîn, sâbit ve şüphe olmayan şey. Hüküm, fasıl ve kaza olunmuş iş, adâlet, İslâm, mal, mülk, vâcip, sâdık, lâyık, yaraşır, şans ve hisse. Çoğulu; hukuk ve hıkâk'tır. Hakkın, bu çeşitli anlamları, "kesin olarak sâbit olma ve gerekli olma (sübût ve vücûb) "kavramında toplanır. Kur'ân-ı Kerim'de Hakk kelimesi ve türevleri 285 kadar âyette geçer.

"Şüphesiz, onların çoğunun üzerine o söz (azap hak olmuştur" (Yâsîn, 36/7). Burada "hak oldu"; sâbit ve vâcip oldu, anlamındadır. "O günahkarlar istemese de, Allah hakkı sâbit ve üstün kılacaktır (el-Enfâl, 8/8). " De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu " (el-İsrâ,17/81) "Boşanan kadınların da ma'ruf şekilde yararlanmaları hakları olup, bu, Allah'tan korkanlar için bir vaciptir" (el-Bakara, 2/241). Burada "hak", vâcip anlamındadır. Bazan, zulmün aksi olan "adâlet" .anlamı görülür. "Allah hak (ve adâletle hükmeder" (el-Mü'min, 40/20). Şu âyette de hisse, pay anlamındadır. "Mallarında, hâlini arz eden ve edemeyen yoksular için belli bir hak (pay) vardır" (el-Meâric, 70/24).

Sonraki bazı İslam hukukçuları hakkı; "şer'an sâbit hüküm" şeklinde tarif etmişlerse de bazan hak kelimesi, mülk edinilmiş mal için kullanılır ki -bu hüküm değildir. Yine, velâyet hıdâne ve muhayyerlik hakkı gibi şer'i özellikler veya yol, geçit ve su geçirme hakkı gibi gayri menkule bağlı irtifak hakları * için kullanılır ki, bütün bunlar hüküm niteliğinde değildir.

Bazan genel anlamda şu şekilde tarif edildiği görülür: "Şerîatın yetki veya yükümlülük olarak tesbit ettiği şahsa ait haklardır. Bu tarif, hakkın dînî, medenî, te'dib, genel, mâli olan veya olmayan bütün çeşitlerini kapsamına alır. Namaz, oruç gibi Allah'ın kul üzerindeki hakları dînî; mülk edinme gibi haklar medenî; babanın çocuğunu, kocanın karısını terbiye etmesi gibi haklar te'dip; Devlet başkanının tebeayı yönetmesi gibi haklar amme; eşin-küçük çocukların ve yoksul hısımların nafakası gibi haklar mâlî; şahıs üzerinde velâyet gibi haklarda mâlî yönü bulunmayan hak niteliğindedir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, Dımaşk 1985-IV, 9).

Bu tarife göre hakkın özü şahsa bağlıdır. Satıcının satış bedeli üzerindeki hakkı gibi. Eğer hak, belirli bir şahsa bağlı değilse "genel mübahlık" tan söz edilir. Avlanmak, herkese açık ormandan odun toplamak, umûmî yollardan yararlanmak gibi. Bunlar, özel bir hak olmaktan çok, herkese tanınan genel ruhsatlar türündendir.

İslâm nazarında, hakkın kaynağı ilâhi iradedir. Bu yüzden İslâm'da haklar, kendisinden şer'î hükümlerin çıkarıldığı kaynaklara (kitap, sünnet, icmâ, kıyas) dayanan ilâhi ihsanlardır. Bir delile dayanmayan şer'î haktan söz edilemez. Hakkın kaynağı Allâhü Teâlâ'dır, çünkü ondan başka hâkim yoktur.

Dînî haklarda, hakkın sahibi Allah, diğer haklarda gerçek veya tüzel (hükmî) kişilerdir. İslâm hukukuna göre şahsiyet, sağ doğmak şartıyla, çocuğun ana karnına düştüğü andan başlar ve cenini suç işleme yoluyla düşürene bazı cezalar uygulanır. Hanefîlere göre çocuğun yarıdan fazlasının doğması, sağ doğum sayılır. Diğer fakihler ise, sağ sayılmak için çocuğun tam olarak doğmasını ve annesinden ayrılmasını şart koşarlar. İşte sağ doğmak şartıyla cenin, daha ana karnında iken bazı'medenî haklardan yararlanır. Örneğin; Mirasçı olur ve mirastan büyük pay ayrılarak bekletilir. Lehine vakıf ve vasiyyet geçerlidir (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV 455).

Hakkın Çeşitleri

Hak, çeşitli bakımlardan kısımlara ayrılır. Hak sahibi açısından üçtür. Allah hakkı, insan hakkı ve müşterek hak.

1. Allah hakkı (hukukullah): Allah hakkı; kendisiyle Allah'a yaklaşmak, O'nu yüceltmek ve dininin prensiplerini veya topluma ait menfaatlerin gerçekleştirilmesi kastedilen haklardır. Bunlar, karşılığının büyüklüğü ve yararının geniş olması yüzünden Allah'a nisbet edilmiştir. Allah hakkı sayılan başlıca fiil ve ibadetler şunlardır: Namaz, oruç, hac, zekât, cihâd, emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker (iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak), adak, yemin, hayvan keserken veya her iyi işe başlarken besmele çekmek gibi ibadetler. Suçlardan sakınmak, zina, zina iftirası (kazf), hırsızlık, yol kesme ve içki içme cezası gibi hadlerle; diğer ta'zir cezalarını uygulamak; nehir, yol, mescid gibi genel irtifak (ortak kullanım) haklarını korumak.

Allah haklarının hükümleri şunlardır: Allah haklarının af, sulh veya kaldırma ile düşürülmesi yahut değiştirilmesi caiz değildir. Meselâ; hırsızlık cezası, iş hâkime intikal ettikten sonra, çalınan malın sahibinin affetmesi veya onun hırsızla anlaşması hâlinde bile düşmez. Ancak bazı Hanefî fakihleri hırsızlık cezasının tatbikini husûmet ve davanın varlığına bağlamıştır. Bu ise, tamamen kul hakkına ait bir özelliktir. Yine zina cezası, kocanın veya başkasının affetmesi yahut kadının kendisini mübah kılmasıyla düşmez. Allah hakları mirasla geçmez. Bunun bir sonucu olarak, mirasçılar, miras bırakanların yapamadığı ibadetlerden ancak vasiyyet etmeleri hâlinde sorumlu olabilir. Bunların ödemediği zekât borçlarını, mirasın üçte birinden ödenmesini vasiyet etmesi gibi. Yine mirasçı, vârisin işlediği suçtan sorumlu tutulamaz. Diğer yandan bir kimse defalarca zina etse, defalarca hırsızlık yapsa, her defasında cezalandırılmamışsa, tek ceza yeterli olur. Çünkü cezadan maksat, menetmek ve alıkoymaktır. Bu maksat, bununla da gerçekleşir. İşlenen suçların cezalarını uygulamak hâkime ait bir görevdir. Hâkim (kâdî) ibadetleri terkeden veya bu konuda tenbellik gösterenleri te'dip eder, suç işleyenlere had ve ta'zîr cezalarını tatbik eder (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 185; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanayi; VII, 52 vd.; Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, Kahire (t.y), s. 324-326; ez-Zühaylî, a.g.e, IV, 13, 14).

2. İnsan hakkı(hukuku'l-ibâd):

Bunlar, özel olarak fertlerin maslahatını korumayı hedef alan haklar olup, bazı hallerde hak sahibine bir bedel verilir veya düşebilir. Kul hakları ya genel olur. Kişinin sağlığını, çocukları ve malları korumak, güvenliği sağlamak, suç ve düşmanlıklara engel olmak ve devlete ait genel irtifak haklarından yararlanmak gibi. Yahut nitelikte olur. Mâlikin mülkünde hakkını gözetmek, satıcının semende (sâtış bedeli) alıcının maldaki hakkı, kişinin telef edilen malının bedeli ve gaspedilen malın geri verilmesi konusundaki hakkı, kadının kocası üzerindeki nafaka hakkı, annenin küçük çocuğu üzerindeki bakım yani (hıdâne) hakkı ve babanın çocuğu üzerindeki velâyet hakkı, özel nitelikli kul haklarındandır.

İnsan haklarında, hak sahibinin af, sulh, ibra ya da mübah kılma yollarıyla hakkı düşürmesi mümkün ve caizdir. Bunlarda miras cereyan eder. Tedâhül hükümleri uygulanmaz. Yani insan hakkı aleyhine işlenen her suç için ayrı ceza gerekir. Ayrıca bu çeşit cezanın uygulanması hak sahibinin veya velisinin şahsi şikâyetine bağlıdır.

3. Müşterek hak:

Allah ve insan hakkı, ikisi bir arada bulunan haklara müşterek hak denir. Ancak bunları bazılarında kul hakkı üslün olur. Meselâ; boşanan kadının iddetinde bu iki hakkı bir arada görmek mümkündür. Onda Allah hakkı vardır, çünkü amaç neseplerin karışmasını önlemektir. Kul hakkı yönü vardır, çünkü, çocuğun nesebini korumak da söz konusudur. Ancak Allah hakkı daha üstündür. Çünkü nesepleri korumada toplumun genel menfaati vardır. Yine insanın hayatını, aklını, sıhhatini ve malını korumada iki hak vardır, fakat Allah hakkı, toplum menfaatinin umûmî olması yüzünden daha üstündür. Zina isnadında bulunup ta bunu dört şahitle ispat edemeyen kimseye seksen değnek vurma cezasında (kazf) da iki hak vardır, iftiraya uğrayandan âr ve ayıbı kaldırmak, şeref ve itibarını iâde etmek kul hakkıdır. İnsanları ırz ve iffetlerini korumak ise Allah hakkı olup, bu daha üstündür. Ancak İmam Şâfiî'ye (Ö. 204/819) göre, kazf haddi hâlis kul haklarındandır. Bu kabil haklar hüküm bakımından Allah haklarına dahildir (es-Serahsî, a.g.e, IX, 112; el-Kâsânî, a.g.e., VII, 52, 56; İbnü'l-Hümâm" Fethu'l-Kadîr, Kahire (t.y), IV, I94; Ebû Zehra. a.g.e, s. 324-326).

Kul hakkı üstün olan hakların başında kısas ve diyet gelir. Toplumu katl suçundan temizlemek Allah hakkı, maktûlün velisinin kinini dindirmek ve onun gönlünü hoş etmek ise kulun hakkıdır. Bu hak daha üstündür. Çünkü kısas mümâselet (benzerlik) üzerine bina edilmiştir. Âyette şöyle buyrulur: "Biz Tevrat'la göze göze, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır" (el-Mâide, 5/45). Kısasta kul hakkı üstün olduğu için kişinin bu gibi cezaları affetme yetkisi vardır. Hatta bu konuda af teşvik edilmiştir. Kur'ân'da şöyle buyrulur:

"Ölenin kardeşi (velisi) tarafından bağışlanmışsa, öldürene, örfe uymak ve ona güzellikle diyet ödemek vardır" (el-Bakara, 2/178). Mağdur tarafın hakkı şu âyette açıkça ifâde edilmiştir: "Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanıdık. Artık o da, öldürme konusunda aşırı gitmesin. Çünkü kendisi yardım görmüştür"(el-İsrâ., 17/33).

Gerçek kişiye ait kul hakları, hak sahibi dikkate alınarak, düşürmeye (iskat) elverişli olup olmaması bakımından ikiye ayrılır.

l. İskata elverişli haklar. Şahıs haklarının hepsi, aynî (eşya) hakların aksine iskata elverişlidir. Kısas, şuf'a ve muhayyerlik hakkı gibi. Hakkı düşürmek ivazlı (bedel karşılığında) veya ivazsız olabilir.

2. İskata elverişli olmayan haklar. Kadının, kocasının evinde geceleme ve geleceği ait nafaka hakkını, müşterinin malı görmeden önce, görme muhayyerliği hakkını, şuf'a hakkı sahabinin (şefi') satışından önce hakkını düşürmesi ile bütün bu haklar düşmüş olmaz. Baba veya dede küçük çocuk üzerindeki velâyet hakkını düşürse, bu tasarruf hukuki sonuç doğurmaz. Çünkü bu, şahsa bağlı özlük haklarındandır. Ebû Yusuf'a göre, vakfedenin vakıf mal üzerindeki velâyet hakkı da böyledir. Yine, cayılabilir(ric'i) talakla boşanan erkeğin, karısına dönme (ric'at) hibe edenin hibeden dönme, vasiyette bulunanın vasiyetten dönme hakkını düşürmesi geçersizdir. Annenin küçük çocuk üzerindeki hidâne malı çâlınan hırsızın cezalandırılması hakkını düşürmesi de sonuç doğurmaz.

Haklar mirasla intikal edip etmemesi bakımından da ikiye ayrılır:

İslâm hukukçuları teminat veya irtifak yahut ta'yin ve ayıp muhayyerliği haklarının miras yoluyla intikal edeceği konusunda görüş birliği halindedir. Borcu alabilmek için, rehni, satış bedelini alabilmek için de mebi (satılan malı);hapsetmek ve borca kefil isteme hakkı, teminat kabilindendir. Hakku'l-Mecra ve Hakku'l-Mesil yani sulama ve geçiş hakkı ise irtifak haklarındandır. Şart ve görme muhayyerliği, borcun vadesi ve ganimet üzerindeki hakkın taksimden önce mirasçılara geçip geçmeyeceği ihtilaflıdır.

Hanefilere göre, mücerred hak ve menfaatler mirasla geçmez. Çünkü miras, mevcut bir mal (ayn) üzerinde cereyan eder. Bunlar ise mal değildir. Borçlar da zimmetle devam ettiği sürece mal sayılmaz. Bunlar sadece zimmeti işgal eder, fakat gerçek kabızları tasavvur olunmaz. Ancak bunlara denk olan şeyler kabz edilebilir. Fakat bunlar hükmî mal sayıldığı için mirasla geçer. Hanefilerin dışındaki fakihlere göre ise; mücerred haklar; menfaat ve borçlar mirasla geçer. Çünkü bunlar da mal sayılır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim bir mal veya hak bırakırsa, bu mirasçılarına aittir. Kim Haciz ve bakıma muhtaç yoksul kimseleri bırakırsa bunlar bana aittir" (Buhârî, Nafakat, I5; Müslîm, Feraiz, 15-17; Ebû Davud Büyu', 9; Tirmizî, Feraiz, 1; İbn Mace, Feraiz, 9, 13).

Haklar konusuna göre mâlî olan ve olmayan şahsî ve aynî, mücerred olan veya olmayan diye üçe ayrılır.

1. Mali olup olmamasına göre ikiye ayrılır.

Mali Haklar: Konusu mal veya menfaat olan haklar: Satıcının semende, alıcının mebi' (satılan) ya da hakkı şufâ hakkı, irtifak hakları, muhayyerlik hakkı ve kiracının kiralanandaki hakkı gibi.

Malî olmayan Haklar: Bunlar mali yönü bulunmayan haklardır. Kısas hakkı, Nafaka yokluğunda kadının boşanma veya tefrik (ayrılma hakkı, hidâne ve şahıs üzerinde velayet hakkı gibi). Siyâsî, temel hak ve hürriyetlerde bu guruba girer.

Şahsî ve aynî haklar:

Şahsî hak; İslâm'ın bir kimse için başkasının üzerine koyduğu haklardır. Bu, bir işi yapmak veya birbirinden kaçınmak tarzında olabilir. Satıcının semeni, alıcının mebi'i teslim hakkı, insanın borç veya telef edilen yahut gasb edilen şeylerin bedeli üzerindeki hakkı, karının veya diğer hısımların nafaka hakkı ile emanete mal verenin, bu malın kullanılmaması konusunda emanetçi üzerindeki hakkı gibi.

Aynî Hak: İslâm'ın belirli bir şahsa ait kıldığı haklardır. Hak sahibi ile belli bir maddi eşya arasındaki ilişki böyledir. Belirli bir gayri menkul üzerindeki, geçit, su geçirme gibi irtifak hakları gibi.

3. Mücerred olan ve olmayan haklar.

Sulh veya ibra yoluyla düşürülünce hiç bir sonuç bırakmayan haklara mücerred hak denir. Şüf'â hakkı sahibinin şüf'â hakkinı düşürmesi gibi. Düşürüldüğü zaman bir iz (sonuç) bırakan haklarda mücerred olmayan haklarda Kocanın boşanmakla karısının cinsî yönlerinden yararlanma hakkını düşürmesi gibi. Bu takdirde kadın serbest kalır ve dilediği ile evlenebilir (Alî el-Hafıf, Ahkâmü'l-Muâmelâtiş-Şeriyye, s. 38 vd; ez-Zuhaylî, a.g.e. IV, 16 vd).

Haklar, kazaya tabi olup olmaması bakımından dînî ve kazaî olmak üzere ikiye ayrılır:

1. Diyanî haklar. Bunlar kaza velâyeti altına girmeyen haklar olup mahkeme yolu ile takibi mümkün olmaz. Kişi sadece Rabbi ve vicdanı önünde sorumlu olur. Meselâ, bir kimse, alacağını hâkim önünde ispat etmekten aciz kalsa, buna hak kazanmış olmaz. Belki borçlunun diyâneten (vicdanen) borcunu ödemesi gerekir. Resmi makamlarca tescil edilmiş dinî rıikâh akitleri diyâneten sabit sayılır ve bunlara nafâka, çocukların nesebinin subutî gibi şer'i hükümler lâzım gelir.

Kazaî haklar. Hâkimin velâyeti altına giren ve hâkim önünde isbatı mümkün bulunan haklardır. Diyânî hükümler niyete, vâkıaya ve gerçeğe dayanır. Kazaî hükümlar ise, işin dış görünüşüne göre ortaya çıkar. Bunlar da niyete, işin vâkısına ve gerçeğine bakılmaz. Meselâ, bir kimse eşini yanlışlıkla (hataen) boşasa, fakat boşamayı kastetmemiş bulunsa, hâkim zâhire göre hüküm vererek boşanma tasarrufunu geçerli sayar. Kişi Allah'la kendi arasında diyaneten bu talakın yokluğuna hükmebedilir. Müftî de buna göre fetva verebilir. Çünkü koca, gerçekte boşamayı kastetmemiştir (ez-Zühaylî, a. g. e., I V, 21, 22).

Hakkın Hükümleri:

Bir hak, sahibi için sâbit olduktan sonra aşağıdaki hükümler cereyan eder.

a) Hakkın ifası. Hak sahibi hakkını meşrû şekilde kullanma yetkisine sahiptir.

Allah hakkı olan ibadetleri, normal zamanlarda azîmete; acz, hastalık veya yolculuk hallerinde ise ruhsata uyarak ifa etmek mü'min için bir hak ve görevdir. Mukîmin namazı tam kılması, oruç tutması, yolcunun ise namazı kısa kılması, orucu kazaya bırakabilmesi gibi. Müslüman, zekât gibi mâli bir ibadeti yerine getirmezse, hâkim zekâtı ondan zorla alır ve İslâm'a göre verilmesi gereken yerlere (bk. et-Tevbe, 9/60) dağıtır. Mâlî olmayan ibadetleri açıkça terkederse, hâkim sahip olduğu çarelere başvurur. Gizli terk varsa, Allah'ın bu kimseleri dünyada elem, belâ ve musîbetlerle, âhirette ise elem verici bir azapla cezalandırılmasından korkulur.

Kul haklarının yerine getirilmesinin, yükümlünün ihtiyar ve rızası ile olması asıldır. Eğer o, bu hakkı teslimden kaçınırsa duruma bakılır; gasbedilen, çalınan veya emânet verilen malda olduğu gibi, hakkın kendisi (aynı) veya istihkâk edilmiş olan gasbolunmuş malın misli elde mevcutsa mal misli ile alınır. Ancak bunları bizzat almak fitne ve zarara yol açacaksa yahut elde hakkın cinsinin aksine mal varsa, hak sahibinin hakkını bizzat alma hakkı yoktur. Ancak bu konuda mahkemeye başvurabilir. Bunda görüş birliği vardır.

Hanefilere göre, mal, alanın elinde, hak cinsinden bir mal olarak mevcut olur ve bizzat alınmasında fitne ve zarar tehlikesi bulunmazsa, hak sahibi bunu hâkim kararı olmaksızın bizzat alabilir. Hatta İbn Âbîdîn (Ö. 1252/1836) insanların borçlarını ödemede gevşek davranmaları ve teminatların bozulması sebebiyle, borçlunun elindeki malın hak cinsinden olup olmamasına bakılmaksızın, bunun alacaklı tarafından bizzat alınabileceğini söyler. Şâfiîlerin görüşü de böyledir: " Kötülüğün cezası benzeri bir kötülükle mukabeledir" (eş-Şûrâ, 42/40). "Ceza verirken, size verilenin aynıyla karşılık verin "(en-Nah/, 16/ 126). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kimsenin yanında kendi malını bulan, bu malda daha fazla hak sahibidir"(Ahmed b. Hanbel, V, 13; İbn Mâce, Ahkâm, 26):

Mâlikî ve Hanelîlerin meşhur görüşüne göre, borçlunun elinde hak cinsinden bir mal bulunur ve bunun bizzat alacaklı tarafından alınmasında bir fitne ve zarar olmasa bile, bunu hak sahibi ancak hakim kararıyla alabilir. Delil olarak şu hadisleri ileri sürerler: "Emâneti, sahibine ver ve sana hıyânet edene hâinlik etme" (Ebû Dâvud, Büyû, 79; Tirmizî, Büyû, 38; Dârimî, Büyû, 57; Ahmed b. Hanbel, III, 414). Ebû Süfyân'ın (Ö. 31/651) karısı Hind, Hz. Peygamber'e, kocasının malından kendisi ve çocukları için habersiz olarak alıp alamayacağını sormuş, Rasûlullah (s.a.s) O'na şöyle cevap vermiştir: "Ma'rûf üzere sona ve çocuğuna yetecek kadar al " (Buhârî, Büyû', 95; Nesâî, Kadâ, 31; İbn Mâce, Ticârat, 65; Dârimî, Nikâh, 54).

Sonuç olarak, başkasının yanında bir hakkını mal veya ticaret eşyası (urûz) olarak bulan kimsenin borçlu, ödemede gevşek davranıyor veya borcu inkâr ediyorsa, bunu mahkeme kararı olmaksızın, zarûret sebebiyle, diyâneten almasının mübah olduğu konusunda, görüş birliği vardır (İbnü'l-Humâm, a. g. e. IV, 219-265; ez-Zühaylî, a.g.e, IV, 25, 26).

Borçların ifasında, adâlet ilkesine uyulur. Ancak hakkın çeşit veya miktarı belirli değilse, insanlar arasındaki ortalama ölçüsü esas alınır. (Haklarda orta yol için bk. el-Bakara, 2/233, el-Mâide, 5/89). Eğer borçlu darlık içinde ise, ona kolaylık göstermek gerekir: "Eğer borçlu darda ise, ona genişliğe çıkıncaya kadar süre verin, bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280). Kadının mehir, kısas hakkı sahibinin kısas hakkından vazgeçmesinde de böyle bir kolaylık söz konusudur (bk. en-Nisâ, 4/4; el-İsrâ, 17/33).

Bir kimsenin sahip olduğu bir haktan vazgeçmesi kendisi için bir ecir kaynağıdır. Âyette şöyle buyurulur: "Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Kim kendine yapılan kötülüğü affedip barışırsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, Zâlimleri sevmez" (eş-Şûrâ, 42/40).

b) Hakkın himâyesi. İslâm, kendi tanıdığı hakları hem dünyevî, hem de uhrevî müeyyidelerle koruma altına almıştır. Allah hakkı olan ibadetlerin uhrevî ecir veya terki halinde azaba sebep olması, dünyevî bakımdan da "iyiliği emir ve kötülükten nehiy" çerçevesinde müeyyide bağlanması koruyucu niteliktedir. Kul hakları içinde herkes birbirinin mal, can ve ırz gibi temel haklarına saygı göstermek zorundadır. Aksi halde Devlet gücü devreye girer ve saldırıyı önler.

c)Hakkın meşrû şekilde kullanılması. Hakların İslâm'ın emrettiği şekilde izin verdiği ölçüler içinde kullanılması gerekir. Bir kimse mülkiyet hakkını dilediği gibi kullanır, fakat komşusuna ışığını veya havasını keserek vb. şekillerde zarar vermemesi de gereklidir. İslâm, başkasına zararı ve zulmü yasaklamıştır. Bu prensip, tüm Devlet yöneticileri için de geçerlidir. Nitekim Halkın şikâyeti üzerine Hz. Ömer (Ö. 23/643), Ammar b. Yâsir'i (Ö. 34/657) kûfe vâliliğinden azletmiştir.

d) Hakkın başkasına nakli. Bazı hakların başkasına nakledilmesi mümkün ve câizdir. Bu hak mâlî veya gayrî mâlî olabilir. Meselâ; satılan maldaki mülkiyet hakkı, satım akdi sebebiyle satıcıdan alıcıya geçer. Alacak hakkı, borçlunun ölümü hâlinde mirasa intikal eder. Yine mâlî olmayan haklardan küçük çocuk üzerindeki velâyet hakkı, babanın ölümü hâlinde dedeye, hıdâne hakkı, annesi çocuğun mahremi olmayan birisiyle evlenmesi hâlinde anneden ana cihetinden nineye geçer, hakkın intikal sebeplerinin bazıları şunlardır: Akit, ölüm, alacağın veya bir hakkın başkasına havâlesi (ciro).

e) Hakkın sona ermesi. Hakkın sona erme sebepleri, hakkın çeşidine göre değişir. Nikâh akdi talâkla, çocuğun babası üzerindeki nafaka hakkı ise, kazanacak çağa ulaşmasıyla son bulur. Yine mülkiyet hakkı satımla, intifa hakkı icâre akdinin feshi veya kira süresinin bitmesi yahut da akdin bazı özürler veya evin yıkılması gibi sebeplerle sona erer. Alacak hakkı; edâ, takas, sulh, hibe, iskat veya ibrâ yollarıyla ortadan kalkar.

Sonuç olarak İslâm hukuku açısın dan hakların asıl kaynağı İslam'dır. Durum böyle olunca, hakkın doğması, kullanılması, korunması ve sona ermesi ile ilgili hükümleri de İslâm'ın belirlemesi tabiîdir.
------------------------

selam selam

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

yazının ayrıntısı gene aynı kaynaktan aşağıda verilmiştir

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



HUKÛKU'L-İBÂD

Kul hakları. Hukuk, hakk'ın çoğulu; ibâd ise abd'ın (kul) çoğuludur. Böylece Hukuku'l-ibâd, kul hakları, insan hakları demektir.

Haklar genel anlamda dört kısma ayrılır.

1- Sırf Allah'a ait olan ve içinde kul payı olmayan haklar. Bunlar toplumun yararı gözetilen haklardır. Zina, içki cezaları, iman, namaz, zekât, vergi, harç ve benzeri haklar gibi. Bu haklardan vazgeçme veya bunları affetme yetkisi bulunmaz.

2- Sırf kula ait haklar. Bunlar kişisel maslahata yönelik haklardır. Kişinin alacakları, diyet (kan bedeli), telef edilen mal bedelleri gibi. Bu tür haklar kişiye ait olduğu için isterse onlardan vazgeçebilir. Çünkü insan kendine ait haklarda istediği şekilde tasarruf etme yetkisine sahiptir.

3- Allah hakkı ile kul hakkının bir araya geldiği ve Allah hakkının gâlib olduğu haklar. Meselâ kazf, yani bir kişiye zina iftirasında bulunma cezası gibi. Kazf, bir yandan kişilerin namus ve şahsiyetleriyle ilgili olduğu ve toplum içerisinde fuhuş ve fesadın yayılmasına neden olduğu için, Allah hakkıdır; diğer yandan kişilerin iffet ve şerefini ilgilendirdiği için kul hakkı grubuna girmektedir. Ancak burada Allah hakkı kul hakkına daha galib geldiğinden kulun bu cezayı af etme yetkisi yoktur.

4- Her iki hakkın bir arada toplandığı ve kul hakkının gâlib olduğu haklar: Mesela amden (kasıtlı olarak) öldüren katilden kısas almak gibi. Bu ceza bir yandan insan hayatını koruduğu ve toplumun emniyet ve sükûnunu sağlamaya yönelik olduğu için umumî maslahat kabilinden olup Allah hakkıdır; diğer yandan maktül'ün (öldürülenin) akrabalarının öfkelerini dindirdiği ve katile karşı kin ve düşmanlık duygularını söndürdüğü için özel bir haktır ve kula aittir. Ancak bu suçun öldürülen ve akrabalarıyla olan ilgisi toplumla olan ilgisinden daha açık ve daha yakın olduğundan, buna terettüb eden kısasta kul hakkı daha galib kabul edilmiş, dolayısıyla bu haktan vazgeçip geçmeme, yani katili bağışlayıp bağışlamama yetkisi öldürülenin velilerine (akrabalarına) verilmiştir (bk. Abdülkerim Zeydan, el-Vecîz fi Usûli'l-Fıkh, s. 62-65).

Diğer bir açıdan kul hakları, para ve mal gibi maddî haklar iffet, şahsiyet ve benzeri manevî haklar olmak üzere ikiye ayrılır.

İslâm dini bütün yönleriyle insan haklarına son derece de önem vermiş ve bu hakların gözetilmesini emretmiştir. Allah (c.c.), Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: "Mallarınızı, aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını, yalan yemin ve şahitlikle yemeniz için o mallan hakimlere (reislere, yetkili idarecilere veya mahkeme hakimlerine el altından rüşvet olarak) vermeyin" (el-Bakara, 2/188); "Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakınınız. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin (aleyhinde konuşmasın). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir" (el-Hucurât, 49/12).

Her ne suretle olursa olsun insanların haklarına tecavüz edip onlara haksızlık yapanlar, zâlimler grubuna girmektedir ki Cenâb-ı Allah Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetlerinde onları şiddetle yermiş ve onlar için büyük azaplar olduğunu bildirmiştir: "Sorumluluk, ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taskınlık edenlere aittir. İşte böylelerine acı bir azap vardır" (eş-Şura, 42/42); "Zâlimlerin varacağı yer ne kötüdür!" (Âlu İmrân, 3/151); "Zâlimler için yardımcılar yoktur" (el-Mâide, 5/72); "Biliniz ki Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir" (el-Hucurât, 49/12).

Hz. Peygamber (s.a.s) de bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Birbirinize hasedlik etmeyin! Müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğzetmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Biriniz diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu küçümseyip hakir görmez. - Üç defa kalbine işaret ederek- Takva şuradadır. Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı diğer müslümana haramdır" (Müslim, Birr, 32); "Bir müslüman için müslüman kardeşi üzerine vacib olan beş hakkı vardır: Selamı almak; aksırana teşmît (Allah sana rahmet etsin demek); davete icabet; hastayı ziyaret etmek ve cenazelerin arkasından gitmek" (Müslim, Selâm, 4).

Ebû Hureyre (r.a) der ki: Rasûlüllah (s.a.s) ashabına: "Müflis (iflas etmiş) kimdir bilir misiniz" diye sordu. Ashab: "Bizim aramızda müflis, hiç bir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir" dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek, ancak şuna sövmüş; buna zina iftirasında bulunmuş; bunun malını yemiş; bunun kanını dökmüş; diğerini de dövmüş olarak gelecek; dolayısıyla şuna hesenatından (iyiliklerinden) buna da hesenatından verilecektir. O âyet davası görülmeden hesenatı biterse, onları (hak sahiplerinin) günahlarından almarak bunun üzerine ve sonra da cehenneme atılacaktır" (Müslim, Birr, 59).

"Kıyamet gününde haklar, mutlaka sahiplerine ödenecektir; öyle ki boynuzsuz koyun için dahi boynuzlu koyundan kısas almacaktır" (Müslim, Birr, 60).

İslâm bilginleri de günahtan tevbe etmenin kabul olunması hususunda şöyle demişlerdir: Şayet işlenen günah yalnız Allah'a karşı olup kul hakkına taallûk etmiyorsa bu gibi günahtan tevbe etmenin üç şartı vardır:

1) O günahı terk etmek

2) Onu işlediğine pişman olmak

3) O günahı bir daha işlememeğe azmetmek.

Bu üç şarttan biri eksik olursa tevbe geçerli değildir.

Eğer işlenen günah insan hakkı ile ilgili ise o tevbenin dört şartı vardır. Bunların üçü yukarıda zikredilen üç şarttır. Dördüncüsü de hak sahibinin hakkından arınmaktır. Şayet bu hak, mal ve benzeri ise tevbeden kimse onu sahibine iade eder; Eğer bu hak, zina iftirası atmak sebebiyle lazım gelen hadd cezası ise, hak sahibinin o haddi icra etmesine imkân verir yahut affını diler; eğer o hak gıybet ise hak sahibinden af diler.

Abdulkerim ÜNALAN

-------------------------

selam selam

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Selamün Aleyküm
bu verecegim link den,arastirma yapabilirsiniz.
http://www.kuranmeali.com/index.asp
Allah yardimcimiz olsun.
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
kamer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kamer

admin Yazdı:

Selam Dostlar

Kul hakki konusunda foruma sorulan bir soru.

selam hanif dostlarım

uzun süreden beri kafamı meşkul eden bir konu var:islam'da kul hakkı varmı,yokmu var ise içereği nedir hocaefendilerin! dediği gibi(zırvaladığı) haşa Allah demişki kul hakkıyla gelmede neyle gelirsen gel Allah her türlü günahı affeder ama,kul affetmediği müddetce Allah affetmez.

 

.Oysaki benim kur'andan anladığım kadarıyla tövbe edilmediği müddetce şirk affedilmez nisa48 ayrıca yine kur'andan edindiğim kanaate göre her yapılan çirkin fiilin ardından Allah'ın affedici sıfatları geliyor buradanda anlıyorumki samimi olunduktan sonra tevbe edersen Allah affeder.

ACABA YANLIŞMI DÜŞÜNÜYORUM ?

 

hanif dostlarım selam ve dua ile

 

Aleyküm selam admin

Bu konu "HARAMDIR" Demenin Tehlike Boyutu adlı forum başlığında  müzakere ediliyor.

Mutlu ve esen kalın.



__________________
Kamer/17-22-32-40:Ant olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık.O hâlde var mı ibret alıp düşünen?
Yukarı dön Göster kamer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kamer
 
ebu muharrem
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 11 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 77
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu muharrem

Selam

ALLAH SAMED TİR VE ALLAH ALA DIR.



İbadet Kuranın özü,istediği ve insanları sorumlu tuttuğu kulluk bilincidir.Kuran öğüt almak isteyene öğüt veren yani kulluğu nasıl yapmamız gerektiğini açıklayan yol gösterici bir kitap,bir rehberdir.Bütün bunlardan sonra bireysel ve toplumsal yapılan yanlış ibadetin anlaşılamaması hususudur.



Kuranın iyi anlamamamız ibadeti yani kulluğu nasıl yapmamız gerektiğinide anlamamamıza neden olmaktadır.Kuranda anlatılanlar hep insanlar içindir.İnsanın kendisi ve sosyal çevresi,insanların bir arada yaşamaları aralarında ahlak ve adalet ilkelerinide zorunlu hale getirmiştir.

İnsan ve toplulukları yanlızca kendilerine zarar yada yarar verebilmektedirler.Bunu şu şekilde düşünebiliriz sevaplar topluma yarar sağlar,günahlar topluma zazar sağlar.Yani İNSANLAR NE YAPARLARSA YAPSINLAR ALLAH'A NE ZARAR NEDE YARAR SAĞLAYABİLİRLER.Burada bilinmesi gereken neyin sosyal yapıya zarar ve neyin sosyal yapıya yarar sağlayabileceğini yalnızca ve yalnızca Allah bilir.Elçiler vasıtasıylada insanlığa bildirir ve insanı birbirine karşı sorumlu tutar.Yani Allah'ın Samed ismi gereği ve yüceler yücesi olması gereği İNSANLARIN VE CİNLERİN YAPACAĞI İBADETLERE İHTİYACI YOKTUR.Yapılan ibadetler insan ve cinlerin yaşamı içindir,mutluluğu içindir.Yapılmayan ibadetler ise tam tersidir.

“Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” [Zariyat: 56] ayetiyle anlatılmak istenende, "Allahtan başka ilah yoktur" ayetiyle anlatılanda sanılanın aksine hep bu yüzdendir.Yani Allah kendini tatmin etmek için insanları yaratmamıştır.Bu tip söylem yani tatmin edilmek yaratılanlar içindir.Dikkat edilirse zariyat 56 daki ayette yalnızca edatı kullanılmıştır.Yani Allah'tan başka ibadet edilecek ibadete layık hiçbirşey yoktur anlamındadır.Yapılan ibadetler Allah merkezli olmak zorundadır.Toplumların refahı içinde böyle olmak zorundadır.Allh ile birlikte başka bir şeyede ibadet edilse oluşan şirkten ve zarardan başka şey değildir.Tolumda asla felah bulmaz...

Selametle

Yukarı dön Göster ebu muharrem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu muharrem
 
ebu muharrem
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 11 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 77
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu muharrem

Selam


ALLAH VE KUL ARASINDA YAPILMASI GEREKLİ SANILAN İBADET:NAMAZ

Başlığa bakıpta namazı Allahtan başka bir varlığa namaz kılalım anlaşılmamalıdır. Namaz, Allah'ın kendini tatmin etmek için koyduğu ibadet şekli asla değildir.Allah yaradılmışların ibadetine kesinlikle muhtaç değildir.Bu böyle bilinmelidir.Peki nasıl namaz?

1 »« Dini yalanlayani gördün mü?
2 »« Iste o, yetimi itip kakar;
3 »« Yoksulu doyurmaya tesvik etmez;
4 »« Yaziklar olsun o namaz kilanlara ki,
5 »« Onlar namazlarini ciddiye almazlar.
6 »« Onlar gösteris yapanlardir,
7 »« Ve hayra da mâni olurlar. MAUN

Bu sure nuzul sırasına göre ilk surelerden(nuzul 17)Burada namaz kılanların eleştirisi yapılırken denmiyorki;namaz kılarken konuşmayın,gülmeyin vb.işte bunları yaparsanız Allah'a saygısızlık yaparsınız benzeri ifadeler yok.peki ne variyorki Allah bana namaz kılan bir kul dini yalanlamz,yetimi iten yoksulu doyurmayan dini yalanlayandır ve iyilik yapmaya,hayra engel olanda namazı gösteriş için kılan kimsedir.diyor kanun koyucu.
Bir bakımada namazın siyasi yönünüde belirtiyor,toplumdaki dayanışmayı,hayır severliği.....


9 »« Gördün mü su men edeni,
10 »« Namaz kilarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?

11 »« Gördün mü, ya o (Peygamber) dogru yolda olur,
12 »« Yahut takvâyi emrediyorsa?
13 »« Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanliyor ve dogru yoldan yüz çeviriyorsa!
14 »« (Bu adam) Allah'in, (yaptiklarini) gördügünü bilmez mi! ALAK

Peygamber namaz kılıyor,biri gelip namazdan alıkoymaya çalışıyor.Acaba neden o müşrik peygamberin namazından rahatsız oldu da namaz kılmasını istemiyor?Çünkü peygamberin kıldığı NAMAZ TAKVAYI emrediyor.Zaten namaz insanı kötülüklerden alıkoyması için değilmidir?İşte peygamber sünneti bu...Yoksa günümüzde kılınan namaz sadece gösteriş,psikolojik tatmin.topluma fayda vermeyen ,müşriklerin nefret etmediği bir ibadet şeklini almış.içi boş bir meyve gibi...
Bir hikaye yazayım:1800 lü yıllarda ingilizler süveyş kanalını işgal ederlerken bir ezan okunuyor.İngiliz general telaşla yanındaki arapa isyan mı çıktı diyor.Arapta yok efendim ezan okunuyor diyor.General nedir bu ezan diyor.arap bununla müslümanlar namaz kılarlar diyor.General varmı bize zararı diyor.Arapta yok diyor.Generalde kılarlarsa kılsınlar diyor...


84 »« Medyen'e de kardesleri Suayb'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan baska tanri yoktur. Ölçüyü ve tartiyi eksik yapmayin. Zira ben sizi hayir (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kusatici bir günün azabindan korkuyorum.
85 »« Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartiyi adaletle yapin; insanlara esyalarini eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolasmayin.
86 »« Eger mümin iseniz Allah'in (helâlinden) biraktigi (kâr) sizin için daha hayirlidir. Ben üzerinize bir bekçi degilim.
87 »« Dediler ki: Ey Suayb! Babalarimizin taptiklarini (putlari), yahut mallarimiz hususunda diledigimizi yapmayi terketmemizi sana namazin mi emrediyor? Oysa sen yumusak huylu ve çok akillisin! 88 »« Dedi ki: Ey kavmim! Eger benim, Rabbim tarafindan (verilmis) apaçik bir delilim varsa ve O bana tarafindan güzel bir rizik vermisse buna ne dersiniz? Size yasak ettigim seylerin aksini yaparak size aykiri davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettigi kadar islah etmek istiyorum. Fakat basarmam ancak Allah'in yardimi iledir. Yalniz O'na dayandim ve yalniz O'na dönecegim. HUD

Yukarıdaki sure incelenirse Hud(sav) ın namaz kılışındanda o dönemin müşrikleri etkileniyor ve diyorlarki Ey Suayb! Babalarimizin taptiklarini (putlari), yahut mallarimiz hususunda diledigimizi yapmayi terketmemizi sana namazin mi emrediyor. Yani bizden istenen namaz topluma yarar veren namaz olacak.kimseye faydası olmayan Allah'ı yüceltmek için yapılan namaz olmayacak.Namaz ve bütün ibadetler toplumun yararınadır,yapılan tüm günahlar da toplumun zararınadır.


Selametle

Yukarı dön Göster ebu muharrem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu muharrem
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats