Yazanlarda |
|
mert8 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 nisan 2006 Yer: Saudi Arabia Gönderilenler: 111
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bıisim Allah erRahman erRahim
Allah ın izni ile...
ezel den ahiret e
(1) zaman, bizim evrenimizin zaman dilimleri çalışmaya başlamadan önce idi. Allah bir şeyden dolayı (ihtiyaç, eğlence veya bir görev. Kur’an-ı Kerim e ters gelse de, benim yanımda birinci şık ağır basıyor.) bir şeyler yaratma ihtiyacı duydu.
(2) önce bu yaratılacak şeyde yani evrende bir nizam, bir intizam olması için tabiat/doğa kanununu yazdı. “en sonuna kadar bu kanun değişmez” şartını koydu.
(3) sonra bu evrende görevleri yapacak ve hareketliliği sağlayacak varlıkları (yani melekleri, cinleri ve insanları), kendi Ruhundan üfleyerek, ruhları, yarattı ve onları görevlendirip kademelere ayırarak/derecelendirerek gönül gözü açıklığı verdi.
melekleri yarattı ve kademe kademe görevlendirdi: Meleklerin temel görevleri, Allah'a kulluk etmek; O'nun emirlerini yerine getirmektir Melekler görevleri açısından bir kaç gruba ayrılır Melekler yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır Bunlardan dördü, büyük melek olarak bilinmektedir: Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrail Bilinen diğer melekler de şunlardır: Kirâmen Kâtibin/Hafaza (İnsanların amellerini yazmakla görevli melekler), Hamele-i Arş (Arşı taşıyan melekler), Hazin (Cennet ve cehennemde bekçilikle görevli melekler), Zebânî, Mâlik (Cehennemde görevli melekler), Rıdvân (Cennette görevli melekler), Mukarrabûn ve İlliyyûn (Allah'a çok yakın ve onun katında üstün mevkie sahip melekler) (alıntı,internet) meleklerde sadece ruh vardır ve sadece verilen görevleri yaparlar.
cinleri yarattı ve kademe kademe görevlendirdi:
zamanı gelince, cinlere ayrıca insiyatif, nefis/nefs verildi.
zamanı gelince, cinlere ayrıca ateşten beden verildi.
{[( cinlerdeki ve insanoğlundaki bütün iyi ve kötü özellikler (ruhlarımızı kendisinden bize aktardığından dolayı, ve, insiyatif ve nefis verdiği için) Allah tan gelmiştir.
bütün özellikler Allah tandır.
insan veya cin kendisinde olmayan hiçbir şeyi açığa vuramaz/çıkaramaz.
bu yaratılışa aykırı olur.
ayrıca insanoğluna, kendine benzeyen beden ve yüz güzelliği vermiştir. )]}
insanları yarattı ve kademe kademe görevlendirdi: derecelerine göre kimi din adamı olacak, kimi bilim adamı olacak, kimi zengin olacak, kimi yönetici olacak, kimi ... , ve geri kalanlar da (görevsizler) ibadet edeceklerdir. herbir görevin derecesine görede insanoğluna gönül gözü açıklığı (eminim bundan daha güzel bir (3) kelime vardır) verilmiştir. bu görevlerin hepsi levhi mahfuzda kaydedilmiştir. (zaman içerisinde, kıymetli görevleri olan insanları (çocukluk ve gençlik yaşlarında), şeytanın direkt şerrinden, uzak tutabilmek için bu görevlerin yazıldığı kitap/defter yani levhi mahfuz Allah tarafından korumaya alınmıştır.)
zamanı gelince, insanoğluna ayrıca insiyatif, nefis/nefs verildi.
zamanı gelince, insanoğluna ayrıca maddeden beden verildi.
(4) Allah, evrenin özünü/plazmayı eline aldı(???) ve “ol...” dedi. big bang oluştu ve evren doğa kanununa göre genişlemeye başladı.
(5) evrenin çok sıcak ve yeterli bir döneminde ve yerinde, cinlerin faaliyet gösterebilicekleri bir ortam yaratıldı/oluşturuldu/oluştu. aynı dünyamızdaki sistem gibi, orada da melekler görev yapıyordu ve orada da vahy leri aktarıcı resul ve nebi cinler vardı. en büyük ve en son resulleri şeytan dı(???). Allah orada (da) cinlerden kendisine ibadet etmelerini istemişti. oradaki faaliyet (yaşantı diyemiyorum, çünkü herhangi bir yorum yapamıyorum.) birkaç milyon yıl sürdü. taaa ki, ta ki evrenin soğuyupta cinlerin ateşten bedenlerinin oluşamamasına kadar, yani cin kıyametine kadar sürdü. cin kıyametinden sonra bedensiz cinler ahireti beklemek/yargılanmak için bir yerde toplandılar.
(6) evrenin az sıcak ve yeterli bir döneminde ve yerinde, insanların faaliyet gösterebilicekleri bir ortam yani dünya yaratıldı/ oluşturuldu/oluştu. uygun zaman ve ortamda Allah, inşa ettiği Hz Adem in bedenine, daha önce kendi Ruh undan üfleyerek oluşturduğu ruhunu koydu ve melek ve cinlerden bu maddi bedenli ruha secde etmelerini istedi. sadece, bunu kendi içine sindiremeyen şeytan bu emri yerine getirmedi ve Allah tan “kıyamete kadar insanoğlunu doğru yolundan saptırabilme” müsaadesi aldı.
(şeytana Allah tarafından verilen “insanoğlunun insiyatif ve nefsine müdahale ile onu doğru yoldan ayırabilme müsaadesi”ne “hayır ve şer Allah tandır” cümlesini bağlıyabilirmiyiz acaba?) (pekiii şeytana ve cinlere kötülüğü emreden/fısıldayan ne/kim idi diye sorarsanız: cevabım: bilmiyorum/yanıt yok... olacaktır.)
(7) Allah, insanoğlunu yaratarak insiyatif ve nefis/nefsi vermiş ve çeşitli dini hükümleri/emirleri (görev değil/demiyorum) vererek onu dünyaya yaşamaya salmıştır. bu yaşantımız sırasında, Allah’ın (resul ve nebi aracılığıyla; gerek kitap, gerekse sayfa(lar) çokluğunda veya gerekse sırf vahy vasıtasıyla) bizden istediği/bize emrettiği, O’na ibadet etmek, şükretmek ve kötüden tövbe etmek, kul hakkı yememek, ... ; bizlerden istediği en büyük emirlerdendir.
bunun yanında sabır, iyilik, doğruluk, aşk, sevgi, muhabbet, sadakat, hoşgörü, ... , barış ve affetme duyguları Allah’ın insanoğluna verdiği yüksek değerlerdendir.
(8) Allah, bunları insanoğlundan ister. çünkü bu görev, emir ve değerlerin yapılıp uygulanması O’na iyi gelmektedir.
(9) Allah adildir, kendisini hoşnut edeni, zamanı gelince, kendiside hoşnut eder. bunun için Allah ın verdiği görev ve emirleri yerine getirmeliyiz.
(10) Allah, insanoğluna insiyatif ve nefis vererek onu dünyada hür bırakmıştır. ruhuna verilmiş görevi ve bedene verilmiş emirleri yapıp yapmamasına istinaden, insanın seçeceği yola ve iki omuzu üzerindeki meleklerin tuttukları kayıtlara göre onu yargılayacak ve cennet ödülü veya cehennem cezası verecektir.
(11) yukarıda da değindiğim gibi (ruhlara değişik kademelerde görevler verilmesi) bu dünya üzerinde hiçbir insanoğlu eşit yaratılmamıştır. bu Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılabilir (ne anlaşılır: bu dünyada iyiye de kötüye de veren, ahirette de sırf iyiye veren Allah ın adı ile (edebiyatı güzel olan bu cümleyi daha güzel döktürebilir)). onun için ben niye fakirim, benim niye buyum yok şuyum yok, çocuk niye bir veya beş yaşında öldü, bu adam niye çok zengin akıllı ve yakışıklı ama bende yok... gibi boş fikir ve kuruntular ile günaha girmeyelim.
bu dünyada adalet yoktur. bu dünyada insanın 1, 5, 10 veya 20 yaşında ölmesi Allah ı ilgilendirmez, çok fakir olup cehennemi veya zilleti dünyada görmen, yaşaman Allah ın sorunu değildir. bunlar dünya ve insan sorunlarıdır. sen Allah ın görev ve emirlerini layıkıyla yap. Allah ın bu dünyada insanoğlundan istediği budur.
{[(Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılacağı üzere, bu dünya üzerinde adalet aramam. sizde aramayın bulamazsınız.)]}
Allah insanın cinsiyetini önceden bilir, ne zaman ve nerede doğacağına ise zaman, yer ve ortam şartlarına göre karar verir (ruhlara verdiği görevlerden ötürü).
insanın ruhuna verdiği görevlere istinaden dünyada manevi olarak insana müdahalelerde bulunur.
ama insanoğlunun ileride ne yapacağını ve ileride nasıl öleceğini ve ne zaman öleceğini bilmez.
verilen görevin yapılıp yapılmaması şartlarına/durumlarına göre insanoğluna yardımcı olur veya canını alır veya bu dünyada yaşayabildiğin kadar yaşa diye müsaade verir.
en sonunda ahirette, cinleri ve insanoğlunu herşeyiyle, ne bir eksik ne bir fazla, yargılar ve sonuca kendisininde isteğini ekleyerek cennet veya cehenneme yollar.
{[(adalet yargılamada ve sonuçtadır.)]}
(12) bu dünyada Allah a ibadet vardır. görevler ve emirler vardır. insiyatif vardır, nefis/nefs vardır. ahirette nereye gideceğin senin bu emir ve görevleri yapıp yapmamana bağlıdır. her insan kendi yolunu seçer ve oraya gider.
(13) adalet yargılamadadır ve sonuçtadır.
bundan hiç şüpheniz olmasın.
{[(daha önce de/yukarıda bahsetmiştim. Allah ın ruhlara verdiği görevler vardır. bir insan dünyaya geldikten ve yaşı kemale erdikten sonra (yani Allah a karşı sorumluluğu başladıktan sonra) kendi ruhuna verilmiş olan görevi yapmaya veya yapmamaya başlar. yapmaya başlarsa görevini ne zaman bitireceği kendi insiyatifine ve zamana kalmıştır. işte bunun için Allah insanoğlunun ne yapacağını ve ne zaman öleceğini bilmez. insanın görevi bitince (yani yapınca) veya görev sekteye uğrayınca (görev sonuçlanamayacak bir hale gelirse veya görevi yapmamaya başlarsa (veya yapmaz ise)) işte o zaman Allah devreye girer ve isterse o insanın canını alır veya isterse ((1)) ihtiyarlayıp ne yapacağını bilemez bir duruma gelinceye kadar onu dünyada bırakır.
((1)) tabi bunun anlamı insanoğlu 100 veya 150 sene garanti yaşayacak değildir. yorum (gerekmez ama yinede yapacağım): Allah onun canını almak için meleği görevlendirmez. o insan o andan sonra kendi yaşayış tarzına ve kendine dikkat etmesine göre ve kendi vücuduna ne kadar özen göstermiş ise o kadar uzun yaşayacaktır. ta ki kendi vücut organları yaşlılıktan dolayı iflas etmeye ve görev yapamamaya başlayıncaya kadar. yani vücut görev yapamayınca ölür. bu arada insanın kendine dikkat etmesi, sağlığını koruması, kazaya uğramaması, ayağı kayıpta kafasını yere vurmaması, başka biri tarafından öldürülmemesi, .... lazım gelir. ölüm anı gelince Allah ın izni ile ölüm meleği ruhu alır.)]}
ALLAH, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. ZÜMER 42.
O O’dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir. MÜMİN 67.
Andolsun ki, senden önce de ümmetlere elçiler göndermiştik. O ümmetleri, bize yaklaşıp sığınsınlar diye zorluklar ve darlıklarla yakalamıştık. Zorluğumuz kendilerine gelip çattığında bir sığınabilselerdi! Ne yazık ki kalpleri katılaştı; şeytan, yapmakta olduklarını onlara süslü-püslü gösterdi. Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler. Böylece, zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamt olsun âlemlerin Rabbi’ne! ENAM 42…45
Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yunus’un kavmi müstesna… Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik. YUNUS 98
“Bu ayette yunus peygamberin kavmi inandığında üzerlerinde var olan rezillik azabının kaldırıldığı ve belli bir süre kadar nimetlendirildikleri belirtiliyor. Dikkat çekici nokta ise, inanmalarından sonra azabın giderilmesi ve belirli bir süreye kadar nimetlendirilmeleridir. İnanmayıp var oldukları yolda devam etselerdi tam zıttı bir durum söz konusu olabilirdi.” (alıntı)
“Kimi helak edeceğini kime zaman vereceğini rabbimiz daha iyi bilir. Elbet O her şeye kadirdir. Yaşarken yaşatanlar, yaratılışına uyanlar elbet rabbimizden refaha erenler olacaktır. Zalimleri, inkâr edenleri ise görüldüğü üzere dünya ve ahirette zor bir yaşam beklemektedir. Ki uyarılara uyup, zalimlikten inkârdan dönenler ve ALLAH’a sığınanlar hariç.” (alıntı)
Muhakkak rabbim bizi bizden daha iyi bilendir. Hayra iş yapanlar veya zulme sapanlar hakkındaki hüküm onun katındadır. Dilediğinin ecelini önce alır dilediğini sonraya bırakır. O sonsuz rahmetin sahibidir: Eğer ALLAH, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. ALLAH, kullarını iyice görmektedir. FATIR 45.
Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir. HACC 5.
O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir. ENAM 60.
not: Kur’an-ı Kerim in birçok yerinde, türkçeye çeviride ve tefsirde birçok hata olduğunu hatırlatmak isterim...
sağlıcakla kalın...
mehmet rende
...
__________________ 16cdgaabçcg
|
Yukarı dön |
|
|
mert8 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 nisan 2006 Yer: Saudi Arabia Gönderilenler: 111
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bıisim Allah erRahman erRahim
Allah ın izni ile. . .
(rica) Yorum yapmayın. Sadece yazmak istedim. . .
o-----------------o--------------------o
(Benim bir önceki benliğim) 250 yıldır hayattayım. Bu II. evrem. 1911 den beri bu dünyadayım. ... ... ... 75 yıldır... ... (burada devre kopuyor ve benim benliğim devreye giriyor) Dur hesaplayayım, dur hesaplayayım. Tamam benim hesabımlada uyuşuyor. 2040. . .
Demek ki 2 sene geç kalmışım. Onun için ayağımın kırılması gerekti. . .
-----------------o--------------------
Rusyadan, yönetimin zayıf olduğu dönemlerde, 101 tane atom bombası çalındı. Amerikadan da 2 tane çalınmıştı. . .
Gümrüklerde X-ray cihazları onları göremeyebiliyor. . .
-----------------o--------------------
Gümrükte, memur şoföre soruyor: Bu nedir?; oda, hiçbirşey, önemli değil, diyor. Çuvala, beze sarılmış demir kütlesi, fazla ağır değil. Memur parçayı bir ucundan kaldırıyor, altına bakıyor sonra geri bırakıyor. Demirin demire çarpması gibi ses çıkıyor. Memur, tamam gidebilirsin, diyor.
-----------------o--------------------
Doğudan çok büyük bir toz bulutu, duman bulutu görülecek. Veya çok büyük bir sarsıntı, deprem. . .
-----------------o--------------------
25 Ocak, 25 Şubat tarihleri gidip geliyor, gidip geliyor, gidip geliyor. Sonunda 25 Şubat ta karar kılıyor.
Neden 25 Ocak değil de 25 Şubat? . .
Çünkü ben buradayım. . .
-----------------o--------------------
Patlayacağı yerin/şehrin isminin başında (emin değilim, hatırlamıyorum) K var/olabilir.
-----------------o--------------------
Peki, niye 25 Şubat a erteleniyor? . .
o------------------------------------o
Önceden bildiğim bilgiler. . .
08 Ocak ta internetten öğrendiğim bilgiler. . .
09 Ocak ta gördüğüm rüyalardan hatırladıklarım. . .
ve
Yorumlarım. . .
o----------------o-------------------o
Ben bunları, bu bilgileri ne yapmalıyım. . .
Allah a emanet olun
mehmet rende
. . .
|
Yukarı dön |
|
|
mert8 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 nisan 2006 Yer: Saudi Arabia Gönderilenler: 111
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bıisim Allah erRahman erRahim
Allah ın izni ile
Allah rızası için
ara cezalandırma
ızgara tavuğun butunu ısırırken, bazen, aklıma gelir: sen kimsin, kim idin, acaba hangi insan nefsi bu bedende cezasını çekiyor. acaba nasıl bir hayat yaşadın da öldükten hemen sonra tartılan amel defterlerinin soldakisi ne kadar ağır bastıda sana bu ceza uygun görüldü.
bir civciv bedeni ile dünyaya gelirken, yumurtadan çıkmak ne kadar zorlamıştır seni, küçücük idin yemler ile beslediler seni, veya topraktan ne bulduysan yedin, solucan, ot, veya çöp gibi. hissediyordun, önceki hayatında bir insandın şimdi ise bir hayvan bedenindesin ve biliyorsun bu yaşam, senin insan iken yaptıklarının karşılığı, hangi insan veya kim olduğunu bilmiyorsun ama şimdi bir ceza hükmü verilmiş ve sen bunu çekiyorsun. . .
ite kaka veya rahatlıkta serpildin büyüdün, piliçlik dönemin geldi. eğer şanslı idi isen hemen boğazlanmamışsındır, kuluçkalık bırakılırsın, horozların sana atlamalarını ve sana göre koca koca olan yumurtaları yumurtlamayı hissedersin, yaşarsın, yumurtaların üzerinde uzun bir süre kuluçkada kalırsın. sonra vaktin gelince acılar içinde bogazlanırsın ve gerek kaynayan suya koyulduktan sonra veya gerek konulmadan tüylerin yolunur, bütün bu acıları hissedersin. sonra böğrün tam ortasından yarılır ve bütün sakatatların ve iç organların çıkarılır, bu arada kafan ve ayaklarını kaybetmişsindir, atılmışlardır. onların çürümesini veya bir hayvan tarafından yenilmesinin acısını bire bir yaşarsın, hissedersin, bu acıların da hepsini yaşarsın. . .
eğer şanslı isen seni kesen seni hemen parçalar ve pişirir, eğer şanslı değil isen kesildikten ve yolunduktan sonra paketlenip bir derin dondurucuya atılırsın, orada bilmeme ne kadar beklersin, o soğuğu yaşarsın. her türlü durumda, pişirilme vaktin gelince dondurucudan çıkarılıp erimeye bırakılırsın. mesela, senden şiş ve ızgara yapacaklardır. bunun için seni önce bir güzel parçalarlar, sonra seni terbiye ederler, bütün bunları bire bir yaşarsın. sonra zamanı gelince şişlenirsin veya ızgaraya dizilirsin, sonra kor gibi hazırlanmış bir ateşin üstüne getirilerek mangala dizilirsin, sıcaklık o kadar muazzamdır ki etlerin kemiklerinle beraber pişmeye, yağların da erimeye başlar, eğer ızgarada isen sıkıştırıldığın için sıcaklığı daha çok hissedersin. pişme süresince evrilir çevrilirsin, varsa üzerindeki derilerin kavrulur, bir güzel pişersin. bu acıların hepsini, kesilmiş her bir parçanda ayrı ayrı, bire bir yaşarsın. . .
piştin, şişten veya ızgaradan çıkarılırsın, zevk bu belki biri üstüne limon sıkar, servis tabağına koyulursun veya dürüm yapılırsın. yanına güzelce acı biberler ve soğanlar dizilir, ateşten kavrulduğun yetmezmiş gibi bide biberin ve soğanın acısını hissedersin, neyse devam edelim. . .
piştikten sonra her bir parçanın bir insan ağzına götürülüp parçalanacağını bildiğinden bu beklenti sana asırlarca uzun ve eziyetli gelir, ve vaktinde bir parçan bir el tarafından alınır ve sağlam ve keskin dişlerin olduğu ağıza götürülür, ısırılarak parçalanacağını bilmek ve sonra bu acıyı direkmen hissetmek ve yaşamak. . . icabında seni yiyecek olan bir guruptur ve ayrı ayrı parçalarının ayrı ağızlarda parçalanıp ezilmesini, un ufak edilmesini yaşarsın, acısı ne kadar büyüktür, Allah bilir. ağızlarda parçalanırken, yumuşatılmak için, dünyanın en hızlı etkili zehirlerinden olan tükürük ile yumuşatılırsın, icabında üstüne bir daha limon sıkılır veya biberle beraber parçalanırsın veya bir asitli veya alkollü içecek ile beraber yemek borusundan mideye kayarsın, orada seni dahada ayrıştıracak, parçalayacak mide asidi ile karşılaşırsın, orada işin bitti mi, bağırsaklara doğru yol alırken ve bağırsaklarda, vücut sendeki yararlı olan herşeyi emer alır, bağırsakların sonuna doğru senden geriye pek birşey kalmamıştır, sadece posan kalmıştır, yani kısaca (afedersiniz) “bok” olmuşsundur. vücudun keyfinin gelmesini beklersin ve vakti geldiğinde de misait yerden dışkı olarak atılırsın. bunların hepsinin acısını, zorluğunu, ezikliğini birebir yaşarsın, herbir parçanda, herbir ayrı insanda yaşarsın. . .
ne malum, belkide seni kesip parçalayan sonra şişlere dizip ateşlere atan, belkide cezasını aldığın insanın yaşamında, kendisine her türlü eziyetlerde bulunduğun karındır, belkide haklarını gaspettiğin bir insandır, . . . vd., . . . Allah bilir. . .
daha bitmedi. . . dışarı atıldığın yer şansına göre: lağıma doğru gittiysen, diğer cezalandırılmış insan nefislerinin dönüşmüş olduğu çıktılar ile beraber olursun, orada senden fareler veya su içi böcekleri faydalanır ve yine parçalanma acılarını yaşamaya devam edersin. yok eğer kuru bir yere mesela ormanda dağa taşa atıldıysan, zamanla kurumaya başlarsın ve içinden böcekler türer ve seni parçalamaya devam ederler, sen yine bunları yaşarsın. yaşarsın çünkü nefis böyle cezalandırılıyor. . .
diyelim ki bu tavuk bedeninde senin daha fazla çekebileceğin bir ceza bir acı kalmadı ama senin bu cezayı yaşaman senin amel defterinin seviyesini düzeltmeye yetmedi diyelim. bu sefer icabında tekrar birdaha tavuk bedeninde dünyaya gelirsin veya başka bir hayvan olarak veya bir bitki olarak dünyaya gelirsin ve cezanı çekmeye devam edersin, ki ne zaman senin amel defterin dengeye gelir o zaman cezan bitmiş demektir ve senin nefsin ile senin ruhun yeniden biraraya getirilerek bir insan yavrusunda can bulup dünyaya tekrar gelirsin ve dünyada yeniden Allah ın emirlerini yapıp yapmamaya, senin seçimin ile nefsinin isteğine göre devam edersin, ama hafızanda çektiğin bu ceza ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur, verilmez, herşeye yeniden sıfırdan başlarsın. . .
yukarıda anlattığım hikaye bir insanoğlunun öldükten hemen bir gün sonra defterlerinin kıyaslanarak/tartılarak, o insanoğlunun nefsinin cezalandırılması evresinden bir örnek vermektedir. ha, o insan belki iyi idi sağ daki defteri ağır bastıysa diyorsanız, o zamanda o nefis te ruhuyla beraber, ödüllendirilmek için, dünya üzerinde daha rahat ve daha mutlu olabilecekleri bir hayata adım attırılırlar. tabii, önceki hayatlarından hafızalarında herhangi bir bilgi yoktur ve dünyada zenginliğin ve kolaylığın olduğu yerde yine kendi nefislerinin kararına göre yaşarlar. . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
burada cezalandırılan nefistir ancak bu cezayı hissedebilmesi için bir bedene ihtiyaç vardır, bu nefise acıyı hissetirebilecek bir tavuk bedeni veya herhangi bir hayvan veya bitki bedeni olabilir. sonuçta nefis acıyı hissederek bire bir cezalandırılmaktadır. buna ara cazalandırma diyebilirirz. . .
Allah, bir beklentisi olduğu için insanoğlunu yaratmıştır (yaratmaları bir yoktan var etme değil, bir mühendislik olarak yorumluyorum), bu beklentide, bilmem kaç on yıllık bir süre sonunda, bir nefise ve ruha verilen bir bedenden elde edilen sonuçların, verilerin sınanabilmesi için bilmem kaç yüzbin yıl (ilk insanlardan itibaren) sonra ahiretin gelmesinin beklenilmesi mantıksız geldiği için ara cezalandırma adını verdiğim yukarıdaki hikayeyi yazdım. . .
peki, ana cezalandırma nasıl olacak derseniz: vaktinin geldiği anda, sur a birinci üfleme ile kıyamet kopacak, bütün canlılar ölecek (dikkat: kıyamet vaktinde ölen hiç bir insanın mezarı olmayacaktır (ikinci sur da insanları mezardan çıkarıyorsunuz da. . .), zaten olamaz da, daha önceden ölmüş olup ta mezara girenlerin mezarlarıda kıyamet vaktinde yok olacaktır) dünya parçalanacak ama toprakları uzaya dağılmayacak, zaman ile belki birkaç yüz yıl, bin yıl veya milyon yıl (???) içerisinde dünya toprakları tabak veya disk şeklinde toplanacak, zamanı geldiğinde yine Allah ın emri ile kıyamet vaktinde veya en son öldükleri şekil ve suret ile, Hz Adem in yaratıldığı gibi, insanlar yeniden yaratılacak, bedenlere yeniden kendi ruh ve nefisleri verilecek, sur un ikinci üflenmesi ile bütün insanlar bir derin uykudan uyanıyorlarmış gibi kalkacak ve topraktan çıkacaklardır (bu sefer ana karnı,,, herhangi bir,,, toprak tır), hepsinin yaşı 33 olacaktır, herkes daha önce yaşadığı bütün hayatları ve ara cezalandırmaları hatırlayacaktır. . .
ayağa kalkan herkes, gürültünün yani sur un sesinin geldiği yere doğru yönelecektir, yürürler iken ve büyük bir şaşkınlık içerisinde, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar iken herkese amel defteri sağından veya solundan verilecektir. buna istinaden insanlar ya korkacaklar veya rahatlayacaklardır, sonra yargılama vakti gelecek ve herkes sıra ile amel defterini açarak yaptıklarından kendilerine sorulacaktır, sonuçta Allah ta kendi değerlendirmesini katarak, sonuç iyi ise yargılananı cennete kötü ise cehenneme ve cezasının veya ödülünün büyüklüğüne göre buralardaki katlardan birine yollayacaktır. cehenneme gitmiş ise buna da ana cezalandırma diyebiliriz. . .
iki hatırlatmada bulunmak istiyorum:
ilki: İslam Dinin de yaratıcımızın tek bir adı vardır, O da Allah tır. diğer 99 veya bilmiyorum kaç tanesi fiilleridir, sıfatlarıdır. ama “tanrı” kelimesi hiç birinden değildir.
ikincisi: Hz Muhammed, sizin akranınız veya arkadaşınız değildir. lütfen biraz saygı. . .
Allah a emanet olun
mehmet rende
. . .
|
Yukarı dön |
|
|
mert8 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 nisan 2006 Yer: Saudi Arabia Gönderilenler: 111
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bıisim Allah erRahman erRahim
Allah ın izni ile
Allah rızası için
yanılmayan bir Allah
Davet 3
“yine kendin çalıyor ve kendin oynuyorsun” diyeceksiniz. benim için mahzuru yok. beni yanlışlayabilseydiniz, yanıt verirdiniz diye düşünüyorum. . .
her neyse. . . bu yazım, bilim adamlarına. daha önceleri yazdığım her davet yazısında,azda olsa, bilim adamlarımız benden, yanlızca, hep Allah ı sordular, sorguladılar. bunun için bu yazıyı yazmak ve buraya asmak ihtiyacı hissettim. yakında, bir teorisinde yazacağım ve dağıtacağım yazıda bu forumu adres göstereceğim ki dilerler ise burayı ziyaret edip, ana sayfada sol üst tarafta, arama kısmında mert8 yazıp arattırıp sayfa açarlarsa Allah hakkındaki düşüncelerimi bir nebze öğrenebilirler. . .
neden bu kadar havalarda, yükseklerde geziniyorum, neden bu kadar kendimden eminim, soruyorsunuzdur. . . bir teorisinin getirilerinden ikisini kısaca yazıp cevap vermiş olayım:
1- örneğin, güneşin yüzey sıcaklığı yaklaşık 6 000 K derece, iç sıcaklığı ise yaklaşık 15 milyon K derece olarak bilinmektedir. bir teorisine göre güneşin iç sıcaklığı mutfağımızdaki derin dondurucudan kat kat daha soğuktur. . .
2- bir teorisine göre, evrende yerçekimi veya gravitasyon diye bir şey yoktur, hiçbir şey birbirini çekmemekte aksine itmektedir. herşey itme ile oluşmaktadır. . .
yukarıdaki iki getiriyi fiziksel olarak açıklayan ve anlatan bir teorisini yanlışlayamayacak olan bilim adamları, elbetteki bilim yanında ve eğer varsa, Allah hakkındaki fikirlerimi merak edecek ve bu sayfalara uğrayacaklardır. . .
evet sayın bilim adamlarımız, bu davet 3 yazım sizler için. doğru, her koyun kendi bacağından asılacaktır. hangi bacağınızdan ve nasıl asılacağınız beni gerçekten de ilgilendirmiyor, benim nasıl davrandığım sizi bağlamayacağı gibi sizin davranışlarınızda beni bağlamaz. benim yaptığım sadece bilgilendirmek ve uyarmaktır, gerisi size kalmıştır. Allah hakındaki sorularınız veya sorunlarınız nedir bilemediğimden, bildiğim Allah ı sizlere kısa ve öz bir şekilde anlatmaya çalışacağım:
zamanında, Allah bir ihtiyaçtan dolayı, insanoğlunu ve dolayısıyla evreni yaratma gereği (yaratma olarak yoktan var etmeyi değil, mühendisliği kastetmekteyim) duymuştur. bunun için, önce evrenin nasıl çalışacağına dair doğa/tabiat kanunlarını, fizik yasalarını yani bir teorisi ni tasarlamış, sonrada din kanunlarını yazmıştır ve değiştirilemez şerhi koymuştur.
sonra, kendi bedeninden bir parça çıkararak, avucu içinde tuttuğu evrenin ilk haline “ol” diyerek big bang oluşmuştur. big bang ile beraber bizim evrenimiz için zaman ve fizik kuralları çalışmaya başlamış, etki ve sebepler ile oluşacak olaylardan tepki ve sonuçlar alınacak mutlak uzayımız büyümeye başlamıştır.
zamanı gelince, insanoğlunun üzerinde yaşayacağı dünyayı oluşturmak için, doğa kanunları dahilinde, bu kanunlara müdahale ederek fakat değiştirmeden, dünyayı 6 günde inşa etmiştir.
zamanı gelince de insanoğlunu dünyada yaratmıştır ve din kanunları işlemeye başlamıştır.
yukarıdan da anlaşılabileceği gibi, bilim kanunu din kanunundan yaklaşık 15 milyar yıl önce çalışmaya başlamıştır. bu, doğayı doğru okuyup, yorumlayacak olan ve insanoğluna Allah ın mühendisliğini anlatacak olan bilim adamlarının görevinin, Allah ın insanoğluna dünya üzerindeki kurallarını anlatan din kitaplarını doğru okuyup anlatacak olan din adamlarına karşı, bence, Allah ın yanında bir öncelik sunmaktadır. yani anlayacağınız din adamları ne kadar mümin iseler bilim adamları onlardan daha çok mümindirler.
yani din adamları Kutsal Kitabımızı ne kadar doğru okuyup yorumlamaya ve diğer insanlara doğru şekilde anlatmaya mecbur, sorumlu ve lider iseler, bilim adamlarıda doğayı ve kanunlarını doğru yorumlayıp, Allah ın yarattığı güzellikleri doğru olarak insanlara yorumlamaya, anlatmaya ve lider olmaya, mecbur ve sorumludurlar.
ama maalesef din adamları gibi bilim adamları da önlerindeki ve ellerindeki bilgileri yanlış algılayıp yorumlamış, insanoğluna keyfi ve yanlış bilgiler vererek, Allah a olan iman ve itaatten, insanoğlu gerek bilim ve gerekse din adamlarınca uzaklaştırlmıştır.
bilimdeki yanlışlığı bir teorisi düzeltecektir. Allah hakkındaki önyargılarınız ise, umarım, aşağıda ki yazı ile değişecektir. . .
bizim evrenimiz için (başka evrenlerin varlığı veya yokluğu beni ilgilendirmiyor) Yaratıcımız Tektir ve O ndan başkası yoktur ve İslam Dinine göre tek bir adı vardır, O da Allah tır, bilinen diğer 99 isim veya daha fazlası Allah ın fiilleri veya sıfatları dır. Yaratıcımızdan bahsederken, tanrı diye hitap etmek veya diğer fiil ve sıfatları isim olarak kullanmak yanlıştır. yukarıda da belirttiğim gibi tek bir ismi vardır, O da Allah tır.
ibadet anında; bize bizden daha yakın, hatta şah damarımız kadar yakın Allah ın hissedildiği yer kalbimiz, Allah fikrinin yorumlandığı yer ise beynimizdir, olan yeri yani kafamızı ibadet anında yerlere koyup ibadet etmek büyük yanlıştır. ibadet anında Allah ın insanoğlunda şekillendiği yeri niye yerlere sürtüyorsunuz ki . . .
gerek ibadet anında veya gerek ise Allah tan herhangi bir şey diler iken, Allah tan başka herhangi bir ismin anılması şirktir, yanlıştır. Allah tan bir şey talep ederken sadece Allah adı yeter, gerisi boştur, büyük bir günahtır. . .
Allah bizi görmez ve duymaz, bu işler için melekler görevlendirilmişlerdir, herhangi bir talebimizi melekler Allah a aktarırlar ve sonuçları yani Allah ın bu isteğe göre emrini melekler uygularlar. . .
hayır ve şer Allah tandır. hayır, Allah ın her bir insanoğluna verdiği ve görevlendirdiği melekler tarafından yapılan korumadır, burada melekler insanoğlunu kötülerden ve şerden korur, hayrın kendilerine akmasını sağlarlar. şer ise bu korumanın hepten veya kademeli olarak kaldırılmasıdır, böylece şer ve kötülük insanoğluna doğru akar, bolca gelir, şer de Allah tandır. . .
yukarıda belirtmiştim, nasıl ki, elleri vardır ve ayrıca insanoğluna kendisinden yüz güzelliği vermiştir; Allah ın bir şekli, bir bedeni, vücudu vardır.
nasıl ki, dünyayı altı günde yaratmıştır; evrenimizde olduğu gibi Allah ta zamana dahildir, tabidir.
nasıl ki, Ruhumdan üfledim, demektedir; Allah ın bizim gibi bir ruhu vardır.
nasıl ki, normal bir insanoğlu, aklının yüzde 5 veya 8 ini kullanıyorsa; Allah ta %100 ünü kullanmakta ve enerji birimlerine yani bir parçacıklarına hükmetmektedir.
Allah, evreni yaratmadan önce, insanoğlunun ruhlarını üflemiş ve onlara çeşitli görevler vermiştir. “gönülgözü açıklığı” olarak isimlendirdiğim görevleri yecüc-mecüc olarak isimlendiriyorum. yecüc, sol göz mecüc ise sağ gözdür. sol taraf bilim için, sağ taraf din için ayrılmıştır. gönülgözü açıklığı nı “at gözlüğü”ne benzetebiliriz, ama iki tarafta aynı açıklıkta değildir, gözlüğün sol tarafı daha açık ise o insan bilimde ilerleyecektir, sağ taraf açık ise dinde ilerleme gösterecektir. bu açıklıklara istinaden yapılan işler ve işlemler doğru veya yanlıştır, bu, insanın nefsine ve yaşantısına bağlıdır, icabında “gönülgözü açıklığı” her iki tarafta çok az açıktır veya kapalı gibidir, o insan dünyada ot gibi yaşar, başkalarının kararlarını ve emirlerini uygular, atalar dinini veya aldığı eğitimde eski bilimi sorgulamadan yaşar, beynini çalıştırmadan, sorgulamadan hayatını idame eder, veya veya, dünyada ondan kötüsünü bulamazsınız. . . veya bana verilen gibi, “gönülgözü açıklığı” her iki tarafta da fazlası ile açıktır ve bilimi ve dini yorumlayarak, sorgulayarak, sizleri doğru yola davet etmekteyim. . . kabul edip etmemek size kalmış, hangi bacağınızdan asılacağınız beni hiç ilgilendirmez ve bağlamaz. . .
“gönülgözü açıklığı” ile görevlendirilen insanoğlu; bu görevlerin hepsi levhi mahfuzda kaydedilmiştir. zaman içerisinde, kıymetli görevleri olan insanları, çocukluk ve gençlik yaşlarında, şeytanın direkt şerrinden uzak tutabilmek için bu görevlerin yazıldığı kitap/defter yani levhi mahfuz Allah tarafından korumaya alınmıştır. . .
nasıl ki, benden isteyin size vereyim der; Allah benim ne yapacağımı bilmez (acizlik değil, haşa).
evrenin az sıcak ve yeterli bir döneminde ve yerinde, insanların faaliyet gösterebilicekleri bir ortam yani dünya yaratıldı/ oluşturuldu/oluştu. uygun zaman ve ortamda Allah, inşa ettiği Hz Adem in bedenine, daha önce kendi Ruh undan üfleyerek oluşturduğu ruhunu koydu ve melek ve cinlerden bu maddi bedenli ruha secde etmelerini istedi. sadece, bunu kendi içine sindiremeyen şeytan bu emri yerine getirmedi ve Allah tan “kıyamete kadar insanoğlunu doğru yolundan saptırabilme” müsaadesi aldı.
(şeytana Allah tarafından verilen “insanoğlunun insiyatif ve nefsine müdahale ile onu doğru yoldan ayırabilme müsaadesi”ne “hayır ve şer Allah tandır” cümlesini ek olarak bağlıyabilirmiyiz acaba?)
Allah, insanoğlunu yaratarak insiyatif ve nefis/nefsi vermiş ve çeşitli dini hükümleri/emirleri (görev değil/demiyorum) vererek onu dünyaya yaşamaya salmıştır. bu yaşantımız sırasında, Allah’ın, resul ve nebi aracılığıyla, gerek kitap, gerekse sayfa(lar) çokluğunda veya gerekse sırf vahy vasıtasıyla bizden istediği/bize emrettiği, O’na ibadet etmek, şükretmek ve kötüden tövbe etmek, kul hakkı yememek, ... ; bizlerden istediği en büyük emirlerdendir.
bunun yanında sabır, iyilik, doğruluk, aşk, sevgi, muhabbet, sadakat, hoşgörü, ... , barış ve affetme duyguları Allah’ın insanoğluna verdiği yüksek değerlerdendir.
Allah, bunları insanoğlundan ister. çünkü bu görev, emir ve değerlerin yapılıp uygulanması O’na iyi gelmektedir.
nasıl ki, insanoğlu acıkınca yemek yer, üşüyünce kalın elbise giyer, üzüntüde ve zorlukta canı ruhu sıkılır, sevinçte ve neşede içi ferahlar, maddi ve manevi olaylar, durumlar ile yaşantısını sürdürür; Allah ın maddi olaylar ile ilişkisi, alakası yoktur yani Allah acıkmaz, üşümez, sadece insanoğlundan gelecek maddi ve manevi olayların sonuçlarından, yani hemen yukarıda bahsettiğim „görev, emir ve değerlerin“ yapılıp uygulanması Allah a iyi gelmektedir veya yapılmayıp uygulanmaması O na iyi gelmemektedir. . .
Allah insanoğlunu bu görev, emir ve değerlerin yapılıp uygulanması için yaratmıştır, bunların uygulanabilmesi için, daha doğrusu bunların uygulanamaması veya engellenebilmesi için cehennemlik insanoğlunuda beraber yaratmıştır. bunu „gönül gözü açıklığını“ bu insanlara bayağı kısıtlı vererek sağlamıştır. bu insanların ahirette yargılanmasında özel bir statü uygulanacak mıdır, onu Allah bilir. . .
Allah adildir, kendisini hoşnut edeni, zamanı gelince, kendiside hoşnut eder. bunun için Allah ın verdiği görev ve emirleri yerine getirmeliyiz.
Allah, insanoğluna insiyatif ve nefis vererek onu dünyada hür bırakmıştır. ruhuna verilmiş görevi ve bedene verilmiş emirleri, nefsine istinaden yapıp yapmamasına karşılık (tarihten bir örnek: ruhuna peygamberlik görevi verilmiş bir şahsın, müminlere karşı saf tutması ve onlar ile savaşması), insanın seçeceği yola ve iki omuzu üzerindeki meleklerin tuttukları kayıtlara göre onu yargılayacak ve cennet ödülü veya cehennem cezası verecektir.
hemen bir önceki yazımda “ara cezalandırma” ile kıyametten evvel ölenlerin cezalandırılması veya ödüllendirilmesi anlatılmaktadır. . .
yukarıda da değindiğim gibi (ruhlara değişik kademelerde görevler verilmesi) bu dünya üzerinde hiçbir insanoğlu eşit yaratılmamıştır. bu Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılabilir (ne anlaşılır: bu dünyada iyiye de kötüye de veren, ahirette de sırf iyiye veren Allah ın adı ile). onun için ben niye fakirim, benim niye buyum yok şuyum yok, çocuk niye bir veya beş yaşında öldü, bu adam niye çok zengin, akıllı ve yakışıklı ama bende yok... gibi boş fikir ve kuruntular ile günaha girmeyelim.
bu dünyada adalet yoktur. bu dünyada insanın 1, 5, 10 veya 20 yaşında ölmesi Allah ı ilgilendirmez, çok fakir olup cehennemi veya zilleti dünyada görmen, yaşaman Allah ın sorunu değildir. bunlar dünya ve insan sorunlarıdır. sen Allah ın görev ve emirlerini layıkıyla yap. Allah ın bu dünyada insanoğlundan istediği budur.
{[(Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılacağı üzere, bu dünya üzerinde adalet aramam. sizde aramayın bulamazsınız.)]}
Allah insanın cinsiyetini önceden bilir, ne zaman ve nerede doğacağına ise zaman, yer ve ortam şartlarına göre karar verir (ruhlara verdiği görevlerden ötürü).
insanın ruhuna verdiği görevlere istinaden dünyada manevi olarak insana müdahalelerde bulunur.
ama insanoğlunun ileride ne yapacağını ve ileride nasıl öleceğini ve ne zaman öleceğini bilmez.
verilen görevin yapılıp yapılmaması şartlarına/durumlarına göre insanoğluna yardımcı olur veya canını alır veya bu dünyada yaşayabildiğin kadar yaşa diye müsaade verir.
en sonunda ahirette, insanoğlunu herşeyiyle, ne bir eksik ne bir fazla, yargılar ve sonuca kendisininde isteğini ekleyerek cennet veya cehenneme yollar.
{[(adalet yargılamada ve sonuçtadır.)]}
bu dünyada Allah a ibadet vardır. görevler ve emirler vardır. insiyatif vardır, nefis/nefs vardır. ahirette nereye gideceğin senin bu emir ve görevleri yapıp yapmamana bağlıdır. her insan kendi yolunu seçer ve oraya gider.
adalet yargılamadadır ve sonuçtadır.
bundan hiç şüpheniz olmasın.
{[(daha önce de yukarıda bahsetmiştim. Allah ın ruhlara verdiği görevler vardır. bir insan dünyaya geldikten ve yaşı kemale erdikten sonra (yani Allah a karşı sorumluluğu başladıktan sonra) kendi ruhuna verilmiş olan görevi yapmaya veya yapmamaya başlar. yapmaya başlarsa görevini ne zaman bitireceği kendi insiyatifine ve zamana kalmıştır. işte bunun için Allah insanoğlunun ne yapacağını ve ne zaman öleceğini bilmez. insanın görevi bitince (yani yapınca) veya görev sekteye uğrayınca (görev sonuçlanamayacak bir hale gelirse veya görevi yapmamaya başlarsa (veya yapmaz ise)) işte o zaman Allah devreye girer ve isterse o insanın canını alır veya isterse ((1)) ihtiyarlayıp ne yapacağını bilemez bir duruma gelinceye kadar onu dünyada bırakır.
((1)) tabi bunun anlamı insanoğlu 100 veya 150 sene garanti yaşayacak değildir. yorum (gerekmez ama yinede yapacağım): Allah onun canını almak için meleği görevlendirmez. o insan o andan sonra kendi yaşayış tarzına ve kendine dikkat etmesine göre ve kendi vücuduna ne kadar özen göstermiş ise o kadar uzun yaşayacaktır. ta ki kendi vücut organları yaşlılıktan dolayı iflas etmeye ve görev yapamamaya başlayıncaya kadar. yani vücut görev yapamayınca ölür. bu arada insanın kendine dikkat etmesi, sağlığını koruması, kazaya uğramaması, ayağı kayıpta kafasını yere vurmaması, başka biri tarafından öldürülmemesi, .... lazım gelir. ölüm anı gelince Allah ın izni ile ölüm meleği ruhu alır.)]}
aklıma gelenler şimdilik bunlar, herhangi bir yorum, tenkit veya sorunuz olursa e-mail adresim aşağıda. daha fazla uzatmadan, bildiğiniz “kader”in doğru yorumunu yaparak yazımı sonlandırıyorum. anlatımda yer sıralaması yanlışlığı, cümle düşüklüğü veya bilgi tekrarı olabilir. . .
hayırlı olması dileği ile. . .
kader: Allah ın, insanoğlunun ruhlarını üfledikten sonra, ruhlara verdiği görevlerdir. bu görevler levhi mahfuz da yazılmış ve bu defter korumaya alınmıştır. Kuran-ı Kerim de “kader” diye yazılmış yerleri “görev” olarak okursanız, mantıklı ve doğru yorum ve sonuçlara ulaşacaksınız. . .
bu sahifenin adresi. . . http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=5280&PN= 1
Allah a emanet olun
mehmet rende
[email protected]
. . .
|
Yukarı dön |
|
|
isimsiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın mert8,
Böyle bir davete nasıl icabet edilmesini beklersiniz?
Davet Allah'ın ayetleriyle/ayetlerine göre yapılmalıdır, temelsiz ve delilsiz, hayal ürünü fikir ve düşüncelerle değil.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|