HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Hz. Ademin Sembol hayatı ve analizi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Hz. Ademin Sembol hayatı ve analizi

Hz Adem İnsanların babası olarak yaratılmıştır.İlk insandır.Dünyadaki İlk peygamberdir. onun hayatı irdelediğinde günümüze ait çok önemli sonuçlara varmaktayız.İşte bunun için Hz Adem’in hayatı,başına gelenler tamamen Allah’ın bir İbret-i Şahanesi olarak karşımıza çıkar. Hz Adem’in hayatı aynı zamanda sembol bir hayattır.Onun hayatında günümüzün en çok satan romanlarınkinden daha fazla Aşk,Nefis Mücadelesi,Pişmanlık ve Macera mevcuttur.

Kıymetli Arkadaşlar Gerçek Roman İşte bizim babamız Hz.Ademin hayatıdır.Onun için Hz Ademin sembol hayatını kaleme alarak analizini çıkarıp öğrenmemiz gereken noktaları açıklamak istiyorum.

Öncelikle Kitabımızın verileri altında Hz.Ademin hayatını tekrar hatırlayalım.

Hz.Adem’in halife olarak yaratılması. Meleklerin İlk halife hakkındaki merakları. Hz.Adem’e meleklerin secde etmesi. Şeytanın Hz.Adem’e secdeye karşı gelmesi. Hz.Havva’nın Hz.Ademe kaynaşsın diye Allah tarafından yaratılması. Allah’ın Hz.Adem’e isimleri öğretmesi.Hz Adem’in Cennetteki yasağı eşiyle beraber çiğnemesi.Allah’ın Hz.Ademi dünyaya indirmesi.Hz.Ademin dünyada ilk medeni insan olarak yaşaması.Hz.Ademin tövbesinin kabulü ve peygamberlik ihsan edilmesi.Hz.Ademin Kabe’yi inşaası (Şamil İslam Ans.4.Cild Sayfa No:213).Allah’ın Hz.Ademi eşiyle buluşturması. Çoğalmaları. Çocuklarından birinin katil olması.

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

1-Hz.Adem’in Halife olarak Yaratılması ve Yaratılma Evreleri :

Adem kelimesinin ne anlama geldiği konusunda çeşitli rivayetler vardır.Ancak bana göre Adem ‘Edimetü’l Arz’dan türemiştir.Buradaki Edime esmerlik anlamındadır.
Hz.Ademden önce yaratılanlar elbette vardı. Bunlar Cinler,Melekler,Dünya ve diğer yaratılanlar.Dünyanın Hz.Adem’in yaşayabilmesi için özel olarak donatılması gerekiyordu.Yüce Allah Hz.Ademi halife olarak yarattı.Halife kelimesi takip eden demektir.Hz. Ademin soyu birbirini takip edecek nitelikte olduğu için İnsanı Allah halife olarak seçmiştir ve yaratmıştır.Ona en üstün özelikleri vererek aslında Allah kendisini yarattığında ve yarattıklarında tecelli ettirmiştir.O yüce Rabbimiz Diridir,Duyar, Görür,tüm bu ve diğer güzel özellikleri insan için yeteri kadarını yaratıp eline sermaye olarak vermiştir.İnsan gerçekten diğer yarattıklarına göre çok üstün yaratılmıştır.Elbette Rabbimizi tanımamız ona ibadet etmemiz ve yaşantımızla onu ve kurallarını tercih ettiğimizi göstermemiz için bizleri yarattı ve buna uygun olarak da donattı.

Allah Meleklere “Ben yeryüzünde (Hükümlerimi yerine getirecek)bir halife(yetki ve yöneticiliğe elverişli bir insan)yaratacağım demişti.”Buna rağmen meleklerde : (Ya Rabb) biz seni hamd (övgü )ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken Senin emirlerini tutmayıp bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birisini mi? Yaratacaksın dediler.Allah onlara şu cevabı verdi :”Şüphesiz Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”(Bakara Suresi ayet no:30)

Burda dikkat edilirse yüce Allah meleklerin söylediğinin tersini ispata çalışmamakta ama onlara “Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim” demiştir.Bu şekilde insanın halife olarak yaratılmasına değer unsurun onların içlerinden gelecek olan iyilerden kaynaklandığını anlatmış olabilir.Yüce Rabbimiz bütün bunlara rağmen Halife olarak insanın yaratılmasına değer bir şeylerin olduğunu anlatmaktadır.Ayrıca şu da çok önemlidir ki;

 

Melekler insanların kan döken bozgunculuk yapan özelliklerini nerden biliyorlardı? Buna ihtimaller kapsamında cevap verilebilir.

1-Yeryüzünde insandan önce yaşayan canlıların bozgunculuk yapması,kan dökmesi.
2-İnsana yönetmeye dayalı yetki verilmesi
3- İnsandan önce yaratılan ve yönetmeye elverişli yaratıkların amellerinde melekler tarafından bozgunculuk ve kan görülmesi
4- Diğer bilgi kaynakları

Buradan şu da çıkıyor ki ;

Melekler bu tip bilgileri bir yerlerden almaktadırlar.
Kısaca bilgiler orda gizli kapaklı değildir.Açıkca görülebilmektedir veya bilgilere ulaşılabilinmektedir
.Görülmekle birlikte söz konusu bilgiler hakkında konuşma yapılması ve böylece meleklerin arasında iletişim olduğu ve bu iletişimde meleklerin ortak paydada buluşabildiği de ortaya çıkmaktadır.Bir diğer noktada şudur Melekler Allah’a karşı kendi fikirlerini kolaylıkla söyleyebilmektedirler.Böylece Allah onlara bu tip konuşmalar yapabilmelerinin fırsatını vermiş oluyor.Bu da Allah’ın büyüklüğünü tekrar tekrar göstermektedir.

Sonra olay diğer Ayetlerle şöyle devam etmektedir.(Allah)Yarattığı Ademe bütün isimleri öğretti,sonra onları Meleklere gösterip;”Haydi doğru iseniz,Onların isimlerini bana haber verin”dedi.(Bakara Suresi Ayet no:31)

(Meleklerde Ya Rabbi );”Seni tenzih ederiz.Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur.Çünkü her şeyi hakkıyla bilen ,Hüküm ve Hikmet Sahibi Sensin.” demişlerdi. (Bakara Suresi Ayet no:32)

ve daha sonrada ;
(Bunun üzerine Allah);”Ey Adem,eşyanın isimlerini onlara haber ver “dedi.
(Adem Aleyhisselam da onların )isimlerini onlara bildiriverince (Allah):”Ben size göklerin ve yerin gaybını (sırlarını/hikmetini)Şüphesiz Ben Bilirim Dememiş miydim?dedi.(Bakara Suresi Ayet no:33)

Yukardaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz.Ademin öğrenme anlama uygulama güvenme özellikleri bulunmaktadır.

 

Rabbimiz ile Melekler arasında konuşma devam ediyor.Ve sonunda Melekler Rabbimize ve onun bilgisine teslim oluyorlar.Demek ki Melekler Rabbimizin onlara direk olarak verdiği veya sunduğu bilgileri bilmektedirler.Bilgi kaynağı Rabbimizdir.Ve biz sadece onun verdiği bilgi miktarınca bilmekteyiz.Bu ayette Rabbimiz haklılığını Meleklere ispat etmiş durumdadır.

Hz.Ademin yaratılış evreleri Yüce Kitabımıza göre şöyledir ;

Hz.Ademin yaratılmasında kullanılan toprak şu evrelerden geçmiştir.

a-Turab (toprak);
Yaşayacağı yer toprak olduğu için ana maddesi toprak olarak seçilmiş olabilir.(Kehf Suresi-Ayet no:37)

b-Tin (çamur);
Yüce Allah toprağa sıvı(su gibi malzemeler) karıştırmış ve onu safi çamur haline getirmiştir.Çünkü çamur ancak bu şekilde sıvıların toprağa karışması ile oluşur. (İsra Suresi-Ayet no:61)

c-Tin-i Lazip(yapışkan sulu çamur);
Elbette Yüce Allah çamurun birbirini sağlam bir şekilde tutması için yapıştırıcı madde kullanmış olabilir.Burada ne tür bir katkı maddesi koyduğunu bilmemiz imkansız. (Saffat Suresi –Ayet no:11-12)

d-Mesnun (değişen balçık);
Allah yarattığı yapışmış çamura şekil olma özelliği katmıştır.Burada da yine bir bilinmezlik karşımıza çıkıyor. (Hicr Suresi-Ayet no:26-28-33)

e-Tın (süzülmüş çamur) ;
Şekil verilme özelliği olan balçığın süzülmesi ile ortaya çıkan öz maddedir.Allah burada neyi ve nasıl süzmüştür yine bilmiyoruz. (Mü’minun Suresi –Ayet no:13)

f-Salsal (kurumuş çamur);

Süzülen bu öz madde kurutularak yeni bir işleme hazır hale getiriliyor. (Rahman Suresi-Ayet no:14)

e-Tesviye (düzenleme);
Allah bu evrede yarattığı malzemeye şekil vermektedir.(Kulak ,Burun,Göz) (Secde Suresi-Ayet no:7-8-9)

g-Ruh üflenmesi (ruh koyulması)

(Hicr Suresi-Ayet no:29); Allah bu yarattığı ve şekil verdiği maddeye ruh üfleyerek ona maneviyat ve yaşam vermiştir.Üflediği ruh elbette kendisinden parça olmalıdır.Ve çok önemli bir sır olmalıdır.

 
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

2. Hz.Ademden ve Onun soyundan Ahid alınması:

Kitabımızın haber verdiğine göre Allah bütün insanlardan kendisini Rab olarak bilip yalnızca kendisine kulluk edeceklerine dair söz almıştır.

Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı.:Ben sizin Rabbiniz değil miyim?(demişti de)onlar evet (Rabbimizsin )şahit olduk demişlerdi.Bu kıyamet günü ‘biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.(A’raf Suresi Ayet no:172-173)

Bu ayetten anlaşılacağı üzere Adem oğullarının zürriyetlerini sırtlarından almış yani herkese ayrı ayrı özel olarak sormuş. Böylece olayın bedeni değil ruhlara ait olduğu anlaşılabilir.


Sonra ;
Kendi nefislerine karşı (sorumluluğu tamamen kendilerine yüklemek üzere)kendi nefislerini de şahit kılarak Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diyerek sormuş.O andaki olayın analizini Ayetlerin ışığında yapmak istediğimizde karşımıza çıkan tablo kalabalık bir insan grubu ruhu ile Allah’ımız konuşmakta .Sanki İnsanlara sizi ben yarattım diye defalarca öğretilmişte sonra Rabbimiz onlara tekrar söyletmek üzere Ben sizin Rabbiniz değilmiyim ?diye sormaktadır. Burdan anlaşılacağı gibi Rabbimiz İnsanları kendisinin yarattığını onlara öğretmiş ve onları yarattığına dair ispatlar yapmış son olarak onlardan şifaen teyit almaktadır.Olayın bir başka boyutu da bu öğretmede kullanılan metodlar nedir.?


Elbette akıllı bir akitte taraflar kendi şartlarını ortaya koyacaktır.Bir taraf şartlarını yerine getirdiğinde diğer taraf akitte ifade edilen şartları yerine getirmek mecburiyetindedir.Bu doğal sorumluluktur.Burada bir taraf sözünü yerine getirmiş olmalıdır ki;diğer tarafa sorumluluk düşşün.İnsanlar Rablerinden ne almışlardır.Veya nasıl kabul ettirilmişlerdir.Bunu bilmiyoruz ama bana göre olay sadece bir sözlü teyitten fazla aşamalara sahiptir.Gerisini Allah bilir.

 

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

3-Meleklerden Hz.Ademe secde edilmesinin istenmesi ;

Yüce kitabımız bir çok yerde (onbir ayette)meleklerin Hz.Ademe secde etme olayından bahsetmektedir.Kuran açık olarak Allah’ın Hz.Ademi yarattığını ve ona kendi ruhundan üflediğini böylece yaratılışı tamamlandıktan sonra meleklerin ona secde etmelerini emrettiğini söylüyor.

Şöyle ki;

”Hani Rabbin meleklere demişti ‘Ben kuru bir çamurdan ,şekillenmiş balçıktan bir beşer yaratacağım .Ona biçim verdiğimde ve Ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde(olmak üzere yere)kapanın. Böylece meleklerin tümü topluca secde etti”(Hicr Suresi –Ayet no:28-29-30)


Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Hz.Ademin Meleklere göre değeri iki aşamalıdır.

1.Aşaması Allah’ın ona biçim vermesi

2.Aşaması Allah’ın ona ruhundan üfürmesi.

 

Hz.Adem bu iki özellikle yani ona biçim verilmesi ve ruh üfürülmesi ile meleklerin derecesinden üstün bir dereceye çıkmış olmalıdır ki,Melekler ona secde etsin.Yani İnsanı meleklerden üstün kılan özellikleri Hz.Adem elde ettiğinde ona secde edilmesi emrini Allah vermiş oluyor.Olayda bir sonuç beklenmesi de vardır.

 

Şu da ihtimal içindedir ki Allah meleklerin içinde bulunduğu grubu deniyor da olabilir. Elbette Hz.Adem biçim verilmesinden ve ruh üflenmesinden sonra canlanmış olmalıdır.Artık sahip olduğu öğrenme, uygulama, ibadet etme özelliklerinden dolayı mı? meleklerden üstün oldu veya Allah ona isimleri öğretecek yani bilimi öğretecek boş bir potansiyelli olarak yarattıktan sonra mı? meleklerden üstün oldu bilinmez. Veya Hz.Ademin soyundan gelecek olan birisi veya birileri Allah tarafından çok değerli kabul edilerek mi?Melekler ona secde kılındılar? Eğer böyle bir durum varsa yani Hz.Ademin soyundan gelenlerden bir kısmının meleklerden bariz bir üstünlüğü varsa o zaman daha da farklı bir tablo karşısında oluruz ki ;O Rabbimiz açıkça her şeyi sırasıyla planlamıştır.Belli bir program çerçevesinde hareket etmektedir.Ancak açık olan şudur ki:Hz.Adem meleklerden üstündür.

Yine bir ayette ;
“And olsun biz sizi yarattık ;sonra size suret verdik (biçim),sonra meleklere ;Ademe secde edin dedik .Onlarda iblisin dışında secde ettiler;o secde edenlerden olmadı.(Araf Suresi Ayet no:11)

Bu ayet meleklerin hepsinin secde ettiğinin bir tek iblisin secde etmediğini açıkça belirtiyor.Bu ana kadar kulları içerisinde hiçbir yaratılan Rabbinin çizdiği çizgiyi aşmamış iken evrende bir tek ve o şeytan iblis Allah’a isyan ediyor.Bir yaratılanın ilk isyan örneğine Kuran sayesinde şahit oluyoruz.İşin ilginç yanlarından biride isyan ettiği halde kendisine o an ceza verilmemesi.Burada Yüce Rabbimizin takdire şayan bir özelliğini de görmüş oluyoruz.Evet Rabbimiz yaratıyor nimet veriyor sorumluluk veriyor.Ve özgür bırakıyor kendine karşı kötü davranılmasına varacak noktaya kadar izin veriyor.

 

Buradan şu da anlaşılıyor ki,Rabbimiz bizim hata yapmamıza özgür irademizle hata yapmamıza izin verebiliyor.İşte bizim anlayışımız bu ilahi tavrın ne anlama geldiğini anlayacak durumda değil.

Bir diğer ayette ise Rabbimiz olaya daha detay vererek “Ve meleklere :’Ademe secde edin ‘dedik de iblisten başka (diğerlerinin tümü) secde ettiler.o ise, dayattı,kibirlendi,ve kafirlerden oldu.”(Bakara Suresi Ayet no:34)

Demektedir. Bu ayet şeytanın kötü özeliklerinin bir kısmını da anlatmaktadır.Bunlar dayatmak ve kibirlenmek.Bu iki özellik kafir olmanın şartlarının bir kısmını da ortaya çıkarmaktadır.

Daha sonra Allah da şeytana sordu :”Sana emrettiğim halde ,seni secde etmekten alıkoyan sebep nedir.? (iblis dedi ki:’ben ondan daha hayırlıyım ,beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın.’(Araf Suresi Ayet no:12)

Başka bir ayetle olayı biraz daha açacak olursak ;’ben kuru bir çamurdan ,şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var olmadım.(Hicr Suresi-Ayet no:33)

Burada mevcut olan isyan mantığını anlatmak istiyorum.Bir kere şeytan kendi kanısına göre tamamen haklıdır.Kararı karar durumdadır.şeytan ilk defa evrende maddeye atıfta bulunmaktadır.Kendi maddesinin önemini ortaya çıkarmakta diğer yaratılan maddeleri önemsiz görmektedir.şeytan en fazla hayırlılık ve en az hayırlılık arasında bir kıyaslama da yaparak kendisinin en hayırlı olduğuna inanmaktadır.Elbette şeytanın itirazının anlayışı yüksek bir noktadır.Pasif bir anlayışla itiraz etmemekte aktif bir konu için itiraz etmektedir.


( en fazla hayırlılık ve en az hayırlılık) şeytan Allah’ın verdiği emri yapmamakta verilen emir konusunda yorum yaparak böylece yanlışa düşmektedir.Aynı zamanda ben ondan daha hayırlıyım diyerek kibirlilik özelliğini de ortaya koymuş olmaktadır. Elbette şeytanın itirazı yersiz ve mantık dışıdır.Kimin daha hayırlı olduğunu kimin daha hayırsız olduğunu elbette onu yaratan bilir.Buradaki hayırlılık sıfatı ile kast edilen aslında üstünlüktür. Şeytanın isyan ettiği maddesel üstünlük ölçüsünü kim koydu.Sanki şeytana Hz.Adem emir vermiş gibi şeytanın kendi maddesini öne sürmesi gerçekten aptalca bir durumdur. Emir veren Allah’tır.
 
Daha sonra ayetlere göre olay şöyle gelişmektedir. (Allah) dedi ki: “öyleyse ondan(cennetten) çık,çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın.Ve şüphesiz din gününe kadar lanet senin üzerinedir.” (Hicr Suresi-Ayet No:34)


Bu şekilde Allah şeytanın varsaydığı üstünlüğüne son vermiştir.Yüce Allah onun üstünlüğüne onu cennetten kovarak ve lanetleyerek son vermiştir.Böylece Allah üstünlük taslayanları nasıl alçalttığını da göstermektedir.

İblis bu kovulma ve tart edilme olayından sonra Sadık kişilerin sahip olduğu tövbeye sığınmadı. Rabbine karşı “beni affet” deyip tövbe etmedi.İnsanları kıyamete kadar saptırmak için Allah’tan izin istedi.

Şöyleki;

İblis Allah’ın huzurundan ve rahmetinden kovulunca ;”o da(insanlardan )dirilecekleri güne kadar beni gözleyip ertele” dedi. Allah” sen gözlenip ertelenenlerdensin” dedi. Dedi ki;’madem ki öyle, beni azdırdığından dolayı onları saptırmak için mutlaka senin doğru yolunun üzerine (pusu kurup )oturacağım. Sonrada muhakkak onlara önlerinden, arkalarından,sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım.Onların çoğunu şükredici bulamayacaksın. Allah buyurdu ki;”haydi yerilmiş ve rahmetimden kovulmuş olarak çık oradan!Onlardan kim sana uyarsa, and olsun ki;cehennemi bütün sizlerden dolduracağım.(Araf Suresi Ayet no:14,15,16,17,18)

Bu dehşetle şahit olduğumuz ayetlerde Rabbimiz ile iblisin konuşmaları devam etmektedir. o iblis adeta Rabbimizle yarışır hale gelmiştir.iblisin İçinde bulunmuş olduğu noktada her türlü ihanet vardır.Büyüklenme, bilerek doğru yoldan çevirmek için her türlü yol iblis tarafından kabul edilebilir hale gelmiştir.iblis kendi azgınlığının sebebini insan olarak belirleyerek yine büyük bir hataya düşmüştür.iblis kendi iradesi ile secde etmedi,büyüklük tasladı.sonra Rabbimizle yine kendi iradesi ile yarışır hale gelip mühlet istedi.Görüldüğü üzere iblis bütün bunları kendi iradesi ile yapmaktadır.Demek oluyor ki biz Rabbimizin ve tüm kainatın gözleri önünde insanoğlu olarak gözlenmekteyiz.Ve acaba hangimiz şeytan ve avanesi? Kim bu yarışı kazanacak.Yüce Rabbimiz reyini bizden tarafta kullanmış durumda ve karşı tarafa mühlette verildi.


“Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, and olsun,ben de yeryüzünde onlara (sana başkaldırmayı veya dünya tutkularını )süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü kışkırtıp(saptırıp)saptıracağım.Ancak onlardan Muhlis kulların müstesna.”(Sad Suresi Ayet no:82-83.)

Yukarıdaki ayette artık her şey açıkca göz önüne serilmektedir.iblise mühlet veriliyor.iblis insanları saptırmak için Allah’tan izin istiyor.izin veriliyor.Kısacası olmaması gereken ile olması gereken açıkca ortaya çıkıyor.Elbette Rabbimizin büyüklüğü ortadadır.O Rabbimiz iblisi hemen cezanladırmadı.demek oluyor ki:Rabbimiz şeytana ve onun avenesine kendisinin haklı olduğunu ispat etmek istiyor.Elbette şeytan ve onun avenesini haksız olduklarına dair ispatı objektif olarak yapacak daha sonrada onlara ceza verme hakkı doğal olarak doğacak.ve sonrada onlara gerekli cezaları verecek.Elbette Rabbimiz diğer yarattıklarına zorlayıcı baskıcı olmadığını göstermek için ancak onların haksızlıkları ortaya çıkıp da cezalarını hak edecek duruma geldiklerinde Rabbimiz onlara ceza vermeyi planlıyor olabilir. Böylece yine kendisinin ne kadar lütüfkar olduğunu anlıyoruz.avene ile anlatmak istediğim şeytana uyanlar onunla aynı yolda olanlar anlaşılmalıdır.yoksa şeytan tek başına her mahlukun harici durumundadır.Ancak ona uyanlar da onun avenesi olarak cezaya çarptırılacaktır.Ayrıca yukarda ifade edildiği gibi şeytanın zararı ihlas sahibi kullara dokunmamaktadır.Onlara şeytanın zararı neden dokunmuyor.?Onlar şeytanın bu zararından nasıl etkilenmiyorlar?


Onları koruyan vasıflar nelerdir? Bu ayrıca incelenmeli ve bu konuda da bir analiz yazılmalıdır.Ama şöyle kısaca açılayabiliriz ki: şeytan vesvese verir.Yani kişinin üstünde maddesel olarak yaptırım gücü yoktur.o sadece vesvese verir.Sadece onun insanda aşırı olarak kullandığı duygular vardır.Kısaca bunlara değinmek istiyorum.

1.Misilleme duygusu :
2.Aldatma duygusu
3.Kıskandırma duygusu
4.Korku duygusu
5.Uyutma duygusu
6.Bozgunculuk duygusu
7.Kompleks duygusu
8.Kibirlilik duygusu
9.Diğer duygular.

Rabbimiz Yüce Kitabımızın bir çok yerinde bizi şeytana karşı uyarmaktadır.

“Ey Adem bu senin ve eşinin düşmanıdır.Sakın sizi cennetten çıkarmasın:sonra şekavete düşersiniz.Bedbaht ve mutsuz olursunuz.”(Taha Suresi Ayet no:117)
“O,kötü ve yanlış iş yapanların amellerini kendilerine süslü ve doğru gösterir ki:o kötü işleri yapmaya devam etsinler.(Neml Suresi Ayet no:24)
“Şeytan insanın düşmanıdır.(Yusuf Suresi Ayet no:5)

Bu ve bunun gibi bir sürü ayette insan şeytanın hileleri için açık olarak uyarılmaktadır.

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

4.Hz.Ademin Cennetteki yaşamı:

“Dedi ki:Ey Adem sen ve eşin cennete yerleşin. İkinizde ondan neresinden dilerseniz bol bol yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın.yoksa (kendinize) yazık edenlerden olursunuz.”(Bakara Suresi Ayet no:35)


Yukarıdaki ayette Rabbimiz Hz.Adem’e yeme miktarı konusunda(nimetlenme) büyük bir özgürlük vermektedir.Ama orda bulunan bir ağaç konusunda da bir yasak emri vermektedir.Elbette o ağaç ne ağacı idi veya Rabbimiz daha önceki ayetlerde Hz. Ademe isimleri öğretmedeki sembolizmi(bence isimler demek ilmi ve onu kullanmanın tüm detayları ile öğretmek) kullanarak ağacı da bir yasak sembolizmi olarak mı kullanıyor bilemiyoruz.Ama Hz.Adem ve eşini cennete sokmuştur.Ve cennette o yasak ağaca karşı bir dirayet göstermeleri isteniyordu.Buradan onların yine bir sınava tabii olduklarını anlıyoruz.Evet Hz.Adem ve onun eşi cennette serbest olarak yaşarlarken yalnızca bir tek o ağaç konusunda maarifet göstermeleri istenmektedir.Elbette insanın ilk imtihan yerinin cennet olduğunu söyleyebiliriz.Böylece olay biraz daha karışmakta çünkü gerçek cennetden şeytan indirilmiş ve kovulmuş idi böyle iken nasıl oluyor da Hz Adem‘e ve onun eşine ebedilik ağacı hakkındaki yanıltıcı sözlerini doğrultabiliyor? Bunun dolaylı veya direk olarak bir çaresini şeytan bulmuş durumdadır. Veya şeytanın kovulduğu cennet ile Hz.Ademin koyulduğu cennet farklı yerler olabilir.Çünkü gerçek cennette hiçbir yasak olmamalıdır.

Şeytan Hz.Adem’e aşağıdaki ayette

“Ey Adem sana ebedilik ağacı ve asla yok olmayacak bir saltanat konusunda yol göstereyim mi?”(Taha Suresi-Ayet no:120) demektedir.

 

Buradan Hz.Ademin ebedilik ve sahip olduğu saltanatı için şüphesinin olduğu ve bu şüphenin şeytan tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.Belki de Hz.Adem’e bir çok yaratılan duyduğu veya gördüğü bilgileri anlatarak onun orada ebedi olmadığını bir gün oradan çıkarılacağını anlatmıştır.Onlar bu bilgiye nerden aldılar bilmiyoruz.Ama Hz.Adem tam anlamıyla bir ikilem içindedir.O yasak ağaçın var olduğunu bilmesinden sonra rahatı ve huzuru bitmiştir.Bir çok nimetten faydalanmakla beraber aklı fikri hep o ebedilik ağacında kalmıştır.Bu konuda Rabbimiz onu uyarmıştır.Hatta şeytan hakkında bile uyarılmıştır.Ama bütün bunlara rağmen Hz.Adem o ağaça yaklaşmıştır.Yasağı çiğnemiştir.

Olayı biraz daha açalım;

İblis kovulduktan sonra bir yolunu bularak Hz.Adem ve eşine şöyle dedi: ”Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması,yalnızca sizin iki melek olmamanız veya sonsuza dek yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”Ve gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de etti.’(Araf Suresi-Ayet no:20-21)


Burada şeytanın Rabbimizi kötülemesi,kendinin doğruluğu hakkında kendi kendini teyit etmesi ve ardından da yemin etmesi olaylarını çıkarmaktayız.şeytan Hz.Adem’e Rabbimizin evet onların cennette ebedi olarak kalmalarını istemediğini bunu sağlayan melekleşme ağacına onun için dokunmalarına izin vermediğini söylemektedir.Böylece bu ağaca dokunursanız gerçekte melek olursunuz böylece cennetten çıkmazsınız ve saltanatınızda sonsuz olur fikirlerinin Hz.Ademe söylendiğini anlamaktayız.Halbuki Rabbimiz Hz.Ademi yoktan var etmiştir.Onu halife yapmıştır.O yukarıdaki olayda Hz.Ademi şeytana karşı tutmuştur.şeytana yanılgısını ispat etmek üzere mühlette vermiştir.şeytan konusunda Hz.Ademi uyarmıştır.Son olarak ağaç konusunda da Hz.Ademi uyarmıştır.Tüm bunlara rağmen Hz.Adem hepsini bir anda unutup şeytanın fikrinin doğruluğu konusunda şüpheye düşmüştür.Evet onda bir zan ,karışık bir zan oluşmuştur.

“şeytan kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin(ayıp yerlerini) yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:Rabbinin size bu ağacı yasaklaması,yalnızca ,sizin iki melek olmamanız ve ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”(Araf Suresi –Ayet no:20)

Yukarda yazılan ayette ise insanın gizli tutulan çirkin yerleri olduğunu ve şeytanın bu aldatması sayesinde bu çirkin yerlerin artık gizli kalamayacak duruma geldiğini belirtmektedir.Bu çirkin yerler nereler ise onların açığa çıktığı anlatılmaktadır.Fikrime göre insanın çok iyi davranışı olduğu gibi çok kötü davranışları da olmaktadır.Bence burada bahsedilen bizim bildiğimiz elbise değildir.O ağaca yaklaşmakla insan kendi çirkinliğini ortaya çıkarmıştır.Bu çirkin yerler dediği insanların zaafları olmalıdır.

“Ey Ademoğulları biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik.Takva ile kuşanıp –donanmak ise bu daha hayırlıdır.”(Araf Suresi-Ayet no:26)

Elbette din insanların çirkinliğini kapatıp onları saadete ulaştırmaktadır.Bir manevi elbise görevini de görmektedir.Rabbimiz Yüce Kitabımızın bazı yerlerinde bu tip benzetmeler yapabilmektedir.Benim acizane fikrimce bu elbise dindir.Bunun süsü ise takvadır.İşte bu şekilde Hz.Adem ve eşi zaaflarının esiri olarak sahip oldukları din elbisesinin yasağını çiğneyip çirkinliklerini ortaya serdiler.Ve böylece Hz.Adem ve eşi asi oldular günaha girdiler.Yasağı çiğnediler.

Daha sonra,

O zaman Rableri kendilerine seslendi :‘Ben size bu ağaçtan (yemeyi) yasaklamamış mıydım!.Ve şeytan sizin için gerçekten apaçık bir düşmandır dememiş miydim.’(Araf Suresi-Ayet no:22)

“Andolsun biz daha önce Ademe ahid vermiştik.Ne var ki,O ahdi-tavsiyeyi unuttu.Onda bir sabır ve kararlılık bulamadık”.(Taha Suresi-Ayet no:115)

Bunu üzerine ikisi de (şeytanın sözüne aldanıp yasak)ağaçtan yediler,hemen ayıp yerleri açığa çıkıp görünüverdi.Üzerlerini cennet yaprağından örtmeye başladılar.Adem yanılarak da olsa Rabbine asi oldu ve şaşırıp kaldı.Sonra yalvarmaya başladı yine Rabbi onu seçti de tövbesini kabul etti.ve ona doğru yolu gösterdi.

Allah buyurdu ki;”Birbirinize düşman olarak oradan inin.Artık benden bir rehber geldikçe kim benim hidayetime uyarsa,ne sapar ne de bedbaht olur.”(Taha Suresi-Ayet no:123)


Yukardaki ayetlerin ışığında Rabbimiz Hz.Ademi ve eşini azarlamaktadır.Ahdi unuttuğunu söyleyerek Rabbimizin ahid ölçüsünün genişliğini de anlayabiliriz.Onun ahid ölçüsünde sadece ben sizin Rabbiniz değil miyim sorusunun cevabı varmış gibi görünürken birden Hz Adem’i ahdini unutmakla itham etmesi aslında ahid ölçüsünün sınırının ne kadar kapsamlı olduğunu da anlatmaktadır..Kısaca haram haramdır.Ama harama giden yollarda haramdır.Bir diğer husus Hz.Adem’in yapmış olduğu asiliği Rabbimiz yanılarak yapılan hata olarak ifade etmektedir.(Belkide böylece Hz.Ademin yalvarması ile tövbesinin kabulü söz konusu oldu).Bu yanılma olayını biraz daha derin ele alırsak ;Hz.Ademin yanılmasında sadece karışık bir zan ve şüphe vardı.Bu şekilde şeytanın kasıtlı aldatması da eklendiğinde buna Hz. Adem’in yalvarması da ilave edilince tövbesi kabul edildi.Sonra ona doğru yolu Allah tekrar gösterdi.Hz.Adem ve eşini birbirinin düşmanı olarak ordan indirdi.Elbette şeytanın vesilesi ile birbirlerine düşman olduklarını Rabbimiz anlatmaya çalışmaktadır.

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

5. Hz.Ademin sürgüne gönderilmesi;

Şeytanın dolduruşuna gelen Hz.Adem ve eşi yukarda belirtilen hatadan dolayı affedildiyseler de Rabbimiz onları bir birine düşman olarak oradan (Cennetten)indirdi. Sonrada onların kaderi takdir olmuş oldu.

Allah buyurdu ki:”Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak inin,yeryüzünde ecelinizin geleceği zamana kadar kalmak ve geçinmek artık sizin için takdir edilmiştir.(Araf Suresi Ayet no:24)


Yukarıdaki ayette Rabbimiz Hz.Adem ve eşinin yaptığı hatalarından dolayı onlara takdir edilmiş bir hayatın varlığından bahsetmektedir. Buradan açıkça takdir edilen hayatın gerçekleşmesinde yüzde yüz Hz.Adem ile eşinin hatalarının payı olduğu anlaşılmaktadır.

 

Ayrıca Rabbimizin bu tür hatalara karşı insanlara ön gördüğü planları olduğu anlaşılmaktadır.Kısacası Rabbimizin A,B,C........planları olduğu ve bu planları yapılan hatalara bağlı olarak uyguladığı ortaya çıkmaktadır.Büyük bir ihtimalle sonsuz hata sonsuz plan getirir.Bu şekilde dünyada her şey olabilmektedir.Bir de bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak ifadesi de ayette geçmektedir.Burada aralarında yasak ağaçtan yeme fikrinin ikisinden birinden çıktığı ve sonra ikisininde bunu uyguladığı böylece fikri vermeyenin diğerine karşı senin yüzünden bak başımıza ne geldi diyerek bir birlerine karşı düşmanlık beslediği de ortaya çıkmaktadır.Doğrusunu O bilir.Bir diğer ihtimalde Rabbimiz birbirlerinin düşmanı olarak Hz.Adem (ve eşi) ve iblisi kasd ediyor olabilir.Veya da Hz.Adem ve eşinin soyundan gelecekleri kapsayan bir hitapta olabilir bu.

“Derken Adem,Rabbinden bir takım kelimeler aldı,(Allah’da)bunun üzerine tövbesini kabul etti.Şüphesiz O tövbeleri kabul edendir.Çok Merhametlidir. “Ya Rabbi biz nefislerimize zulm ettik.”(Araf Suresi-Ayet no:23)

Yukarıdaki ilgili ayetlerde Hz.Adem bir kul gibi davranarak günahını itiraf etti,hatasından dolayı pişmanlık duydu,Allah’ın Rahmetinden ümidini kesmedi,kendini kınadı ve Rabbinden öğrendiği bir takım kelimelerle tövbe etti.Böylece Rabbi onu affetti.Ancak iblis ise Günahını kabul etmedi,pişmanlık duymadı,kendine kızmadı,tövbe etmedi,Allah’tan ümidini kesti.Böylece Rabbi onu affetmedi.
(Şeytan tevbe etseydi durum ne olurdu? Buna ihtimal var mıydı caba? Alperen)

Hz. Adem ile eşi ve iblis dünyaya indirildiler(sürgüne)

O’nun izni olmadan hiçbir şey olmaz. Onun iradesi böyle gerçekleşti ve ilk insan yeryüzü hayatına başladı.Elbette Hz. Adem’in ve eşinin cennetten nasıl indikleri ve nereye indikleri konularını bilmiyoruz.Ancak yeryüzüne indiler ve geçim için çalıştılar.

 

Elbette Yüce Rabbimiz onların tövbesini kabul etti ancak takdir edilen de tahakkuk etmiş oldu bu şekilde cennette kolay yaşamaktan ve nimetlenmekten alıkonuldular.Dünyada emek sarfetmek ve çalışmak zorunda kaldılar.Burda şunu da söyleyebiliriz ki; Hz.Adem ilk uygar insan olarak dünyaya indi öyle ki; ilk uygar aileyi kurdu.Ve böylece uygar toplumun ilk nüvesini de atmış oldu. Elbette kendi ailesini de eğitti çünkü Hz Adem nesnenin isimlerini(sembolik olarak) biliyordu.Kurulan bu uygar toplumun nufusu ne idi? veya bunlar dünyanın neresinde yaşıyorlardı.?Bunu bilmiyoruz.Hemen akla gelen ilk soru şu olmalıdır ki?Bu topluluğa bir peygamber gelmesi gerekmez miydi?Eğer yüce Rabbimiz onları insan fıtratı ile sorumlu tutacaksa elbette.Hatta Hz.Adem ve eşine cennetten geldikleri bilgisi verilmiş miydi.?Yani onlar yeryüzüne indiklerinde yukarda yaşanan tüm olaylara vakıf olarak mı?gelmişlerdi.?Eğer bu şekilde gelmişlerse o zaman cennetteki yaşamlarından kendi oğullarına bilgi verirlerdi.

“Gerçek şu ki; Allah Adem’i,Nuh’u,İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti
Onlar birbirlerinden türeyen (Tek)bir zürriyettir.Allah İşitendir bilendir.(Ali İmran Suresi-Ayet no:33-34)


Yukardaki ayette Rabbimiz Hz.Ademin seçilmişlerden olduğunu söyleyerek,İbrahim Peygamber ve Nuh Peygamber ile beraber anmaktadır.Bu şekilde Hz.Ademin peygamber olması ihtimali yüksektir. Ancak Yüce Kitabımız Hz.Ademin peygamber olduğunu direk olarak vermemektedir. O toplumun sahip olması gereken hidayete ait tüm bilgileri ilk elden almasını sağlayabilirdi? Bu şekilde Hz.Adem ilk peygamberlik görevini doğal olarak elde etmiş olmaktadır.Diğer yandan Hz.Adem peygamberlik mesleğinin tekniğine dayalı yaşam sürmemiştir.Her şeye rağmen Biz Hz.Adem’i Elbette peygamber olarak kabul ediyoruz.Hatta Hz.Ademin peygamberlik için Allah’a ibadet tekniğini ve daha bir sürü temel bilgiyi bilmesi ayrıca İnsanlar arasındaki yaşama ve paylaşma tekniklerinin tamamını bilmesi de gerekmektedir.

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

6. Hz.Ademin Oğullarının kurbanları :


Yüce kitabımız bir çok kıssa içermiştir.Bunlardan biri de Hz.Ademin oğullarının kıssasıdır.Kıssadan maksat gerçeğin sıralı anlatımıdır. Rabbimiz önemli gördüğü konulara Kitabımızdaki kıssalarda değinmektedir.Rabbimizin ve yaratılmış olan ortamın içinde bulunduğu duruma bu kıssalarda rastlanmaktadır.Esasen Rabbimizin olaylara bakış açısı ile beraber kainatın yönetilen ortamının ip uçları açık olarak bu kıssalarda verilmektedir.Hatta çoğu yerde Rabbimiz bize açıktan açığa dikkat etmemiz,düşünmemiz akıl etmemiz gereken noktaları da vermektedir.Bu kıssalarda insanın olumlu ve olumsuz bir sürü özellikleri sayılmaktadır.İlginç hatta çok ilginç olayların anlatıldığı kıssalarda Rabbimiz insanın zaaflarını vermektedir.Şu da bilinmelidir ki;Rabbimiz kıssalarda geçen mucizevi olayları anlatırken olayları normalize etmektedir.Sanki normal bir şey gerçekleştiriyormuş gibi olayları sıralamaktadır.Elbette haksız yere ilk adam öldürme fiili Hz.Ademin oğullarında görülmüştür.(Kitabımıza göre)

“Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku:Onlar (Allah’a)yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı.Onlardan birinin ki kabul edilmiş,diğerinin ki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen)demişti ki;’seni mutlaka öldüreceğim’.(Öbürüde)’Allah, ancak kendisinin emrine uyan/karşı gelmekten sakınanlardan(kurbanı) kabul eder’ demişti. ”Andolsun ki beni öldürmek için elini uzatırsan,ben öldürmek için sana elimi uzatacak değilim.,çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”“Doğrusu ben ,dilerimki, benim günahımla kendi günahını yüklenesin de cehennemliklerden olasın.İşte zalimlerin cezası budur” dedi.Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye itti.Böylece onu öldürdü. Böylece o (dünyada ve ahirette) ziyana uğrayanlardan oldu.Derken Allah ,kardeşini cesedini nasıl gömeceğini kendine göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Bundan ibret alan kardeş) :”yazıklar olsun bana !kardeşimin cesedini gömmekte şu karga kadar olmaktan aciz mi kaldım.”dedi artık o (yaptığına) pişmanlık duyanlardan olmuştu. (Maide suresi Ayet no:27-31)

Elbette yukarda ayette ifade edilen olayların detaylarını bilmiyoruz.Ancak bu olayla ilgili olarak Rabbimiz gerçek haberini oku derken belki de peygamberimiz döneminde yaşayan insanların (yahudi ve Hırıstiyanların ) arasında bilinen ve anlatılan yalan bilgilerin doğrusunu anlat anlamında söylemiştir.Böylece onların kaynaklarının Rabbimiz tarafından tart edildiği de anlaşılmaktadır.

 

Rivayete göre Hz.Havva her defasında ikiz doğuruyordu.Önceki doğanlarla sonraki defada doğanlar çapraz bir şekilde evleniyorlardı.Kabil’in kendisi ile doğan ikiziyle evlenmek istemesi Habil ile arasını bozmuştu.Hz.Adem ise onların birer kurban adamalarını söyledi.Bu şekilde kimin kurbanı kabul edilirse o Kabilin ikizi ile evlenecekti.Sonunda Habilin kurbanı kabul edilmiş Kabilin kurbanı kabul edilmemişti.Dolayısı ile Kabil kardeşini öldürmeye karar verdi.

Kurbanı kabul edilmeyen kardeş diğer kardeşi sırf istediği ile evlenemediği için mi öldürmek istedi acaba. Halbuki öldürse bile yine onunla evlenemeyecekti.Çünkü kurbanı kabul edilmemişti. O halde Rabbin onaylamadığını Hz.Adem nasıl onaylayabilirdi?

 

Görülüyor ki bu basit bir kız meselesi değildir.Bence Kabil ile Habil arasında daha önemli olaylar cereyan etti.Belki de herkes Habil’i övüyor seviyor yanaşıyor ama kimse Kabili sevmiyordu.O kendi toplumu tarafından dışlanmıştı.Kendi sevilmemesinin sebebini Habil olarak biliyordu.Kendisine diğerleri tarafından yapılan bu haksızlığı gidermek ve bir tek kendisinin istenmesini ve sevilmesini sağlamak üzere rakibini öldürmeye karar verdi.Burda elbette iblisin izi(Dolduruşu) açık olarak görülmektedir.Habil ise ona doğru yolun ip uçlarını ’Allah, ancak kendisinin emrine uyan/karşı gelmekten sakınanlardan(kurbanı) kabul eder’ diyerek veriyordu.Ama bu ip uçlarını değerlendirecek hassasiyet onda Kabilde kalmamıştı. Habil Kabilin kendisine öldürmek için uzandığında kendisinin ona uzanmayacağını söyledi.Burda elbette ölümün ne olduğunu ikisi de biliyor olmalıdırlar. Sanki birisi(Hz.Adem) onlara öldürmenin kötülüğünü anlatmıştı.Hatta öyle ki ; ellerinizi birbirinizi öldürmek için uzatmayın demişte ve bu söylenene Habil uymaktadır.Sebep olarak ta Allah’tan korkusunu göstermektedir.

 

Sonraki ayette Habil kendi dileğini söylemektedir.Habil kendisini ona öldürterek kendi günahını da Kabil’e yüklemek istiyor.Bana göre burada yine iblisin izi mevcuttur. Eğer Habil’de bende seni öldüreceğim diyebilseydi belki de Kabil onu öldürmeyi Habilden korkarak bırakabilirdi.Allah’tan korktuğunu söyleyen Habil’e o dönemde ‘ sen ona vurma bırak o seni öldürsün böylece gerçek yenilen o olacak diyecek kim vardı?(iblis) Böylece Habilin çıkarı Kabil tarafından öldürülmeyi emrederken,Kabilin çıkarı da Habil’i öldürerek rakibini ortadan kaldırmayı emretti.Burada iki ayrı düşünce iki ayrı kutuplaşma iki ayrı akıl iki ayrı yorumlama vardır.Evet iblis onları ikiliğe çekmiştir.Sonunda Kabil Habil’i öldürdü.

 

Rabbimiz Kabilin Habili gömmesini ona öğretmek için kargayı gönderdi. Demek ki Rabbimiz insanlara bazı şeyleri örnekler vererek öğretiyor.Böylece onları bir kıvama getirmek istiyor.Kabil sonra pişman oldu.Evet dünyada ki en kötü şey nedir? deseler herkes hemen ölüm deyiverir . Bu yanlıştır.Ölüm iman edenler için bir kurtuluştur.Dünyada ki en kötü şey pişmanlıktır arkadaşlar.İnsan gerçekte bir kere ölürken yaptığı işten pişman olan birisi binlerce kez ölmektedir.Gerçek acı pişmanlıkta yatmaktadır.Acı yapan kişi o acıyı binlerce kez pişmanlığı ile duyar.

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

7. Hz.Ademin Kabeyi İnşası;

 

Kabe hakkında anlatılanlar: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor. (şöyle diyorlardı) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur: Şüphesiz sen işitensin, bilensin”


Rivayetlere göre, Hz.Adem ile Havva cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler.Kabenin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Hz.Adem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz.Adem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz.Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz.Şit, onun yerine taştan onun gibi dört köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir. İşte bugün Hacerül Esved diye bilinen siyah taş odur.

 

Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır.

 

Hz.İbrahim Allah’ın emri ile Kabe’nin bulunduğu yere gider. Oğlu İsmail, annesi ile birlikte orada iskan eder. Sonra İsmail ile beraber Kabe’nin yerini kazar. Hz.Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kabe’yi inşa eder.

 

Ayette “Beytullah’ın temellerini yükseltiyor” cümlesi bunu ifade eder.” (Bakara Suresi – Ayet no: 127)

Mail Adres;[email protected]

BİROL CANGİ -Bartın-

 

http://www.islamisite.com/modules.php?name=News&file=art icle&sid=1015

 

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Merhaba!

Adem konulu tüm başlıkları inceleyecek vaktim olmadı. Dolayısıyla tekrar olacak mı bilmiyorum. Ancak faydalı olur düşüncesiyle yeni karşılaştığım bir yazıyı aşağıya asıyorum.

Selam!

KUR’AN’DA HZ. ADEM*

Adem kelime olarak sâmî dillerine mensup bir kelimedir. İbranca “âdâmâh” sözü “ekili alan” demektir ve kök olarak “âdem” “kızarmak” mastarından gelmektedir. Verimli toprağın renginin kızıl olmasına yapılan bir analojiyle “kızıl toprak” anlamındadır. Nitekim Arapça’da da “toprak ve yeryüzü” anlamına gelmektedir. İsim olarak, semavî dinlere mensup topluluklar tarafından ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanılan ve künyesi “ebu’l-beşer” (insanlığın atası) olan bir şahsiyetin adıdır ki buna da Hz. Adem denmektedir.


Hz. Adem hakkında yanlış inançlar ve efsaneler oldukça çoktur. Özellikle: Allah’ın yeryüzüne toprak almak için, sırasıyla Cebrail, Mikail ve İsrafil adındaki büyük melekleri gönderdiği ve onların istenen toprağı getiremeyip sonra Ölüm meleğini gönderdiği onun her çeşit topraktan birer avuç getirdiği ve Allah’ın bu toprakları çamur yaparak 80 yıl şekilsiz bıraktığı, güneşte kuruttuğu ve sonra şekil vererek 120 yıl daha ruhsuz bırakarak bilâhere ruh verdiği ve böylece canlanıp ilk insanın meydana geldiği ve adının Adem olduğu, eşi Havva’nın onun kaburga kemiğinden yaratıldığı, Cennet’te zina ettikleri, yılan hikayesi, başka bir gezegenden yeryüzüne düştükleri, Adem’in Serendib adasına, Havva’nın Hicaz’a düştüğü vs. hususundaki söylentilerin İslâmî hiçbir mesnedi yoktur. Bu hususta bu rivayetleri haklı çıkaracak ne bir ayet ve ne de sahih bir hadis mevcuttur. Bu rivayet ve efsanelerin kaynağını Yahudi, Süryani ve diğer hristiyan menşe’li kaynaklar oluşturmaktadır. Muharref Tevrat’ın “Hilkat” bahsinin Yahudi ve Süryaniler tarafından yapılmış yorumlar zamanla İslâm toplumuna girmiş ve yapılan tefsir ve kısas-ı enbiya ile ilgili kitaplarda yer alan “isrâiliyat” denen menkabeleri vücûda getirmiştir.


Yaratma mı, halife tayini mi?


Kur’ân’da insanın yaratılışı ile Hz. Adem’in “Allah’ın halîfesi” olması meselesi ayrı ayrı konuları içermektedir. Kur’ân “Biz insanı çamurdan yarattık” (Hicr, XV/26) ayetiyle hem Hz. Adem’in hem de bugünkü insanın maddi varlığının orjininin toprak olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan bakıldığında “Adem” kelimesi ile “İnsan” kelimesi Kur’ân’da sinonim bir görünüm arz etmektedir, bu husus daha ziyade “Allah’ın halîfesi” kavramında gerçekleşmektedir. Bu itibarla Kur’ân Adem’in bütün insanlığın ilk biyolojik babası olduğu konusu üzerinde hiç durmaz. Adem’in halifeliği konusu, onun şahsında bütün insanlığın halifeliği ve diğer yaratıklara mümtaz kılınması konusudur.


وإذ قال ربك للملائكة إني جاعل في الأرض خليفة قالوا أتجعل فيها من يفسد فيها ويسفك الدماء ونحن نسبح بحمدك ونقدس لك قال إني أعلم ما لا تعلمون

(Bakara, II/30)


“Hani Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife tayin etmekteyim” dediğinde onlar da: “Orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı tayin ediyorsun? Halbuki biz Seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediklerinde Allah da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”


إذ قال ربك للملائكة إنى خالق بشرا من طين

(Sa’d, 38/71)


“Hani Rabbin meleklere: “Ben çamurdan bir beşer yaratmaktayım. ” dedi.”


Bu durumun farkında olmayan hemen hemen her müfessir veya mütercim (Bakara, II/30)’da Hz. Adem’in insanın biyolojik babası olduğundan bahsedildiğini düşünerek kontekse aykırı şöyle tercüme etmektedirler:


“Hatırla o vakte kim Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” demişti. Melekler de “Orada kan dökecek fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz’” dediler. Allah ta “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”

Öncelikle bu ayette yaratma söz konusu değildir. Zira fiil olarak “ce’ale halifeten” “bir halîfe tayin etmek” demektir. Yaratma çoktan bitmiş beşeriyet yeryüzünde faaliyet icra ediyor, artık halifelik tayininden bahsedilmektedir. Halbuki Hz. Adem’i insanlığın biyolojik babası sayanlar, bu ön yargı ile ayete yaratma manası vermektedirler. Aynı nedenle bu olayı, Cenab-ı Hakk’ın gelecekte yapacağı bir iş olarak anlamışlardır. Halbuki “câilun fi’l-ardı halifeten” “halîfeyi tayin etmekte olan” ya da “tayin eden” demektir.


Yeryüzünde bu ayetin insanın yaratılışı ile ilgili olduğunu zannedenler, meleklerin sözlerine de yukarıda görüldüğü gibi istikbal manası vermişlerdir. Kaldı ki bu ayette yedi adet muzari fiil (şimdiki ve geniş zaman kipi) ile yine şimdiki zaman anlamında bir adet ism-i fail olan kelime vardır. İşte tarihi meal ve tefsir yanılgısını devam ettirenler bu fiillerin üçü ile ism-i faili hiçbir sebebi olmaksızın gelecek zaman kipiyle tercüme edip diğerlerine şimdiki zaman manası vermişlerdir. Böylece aynı ayet içinde geçen bu fiillerin arasındaki zaman ahengini bozuyorlar ve güya Allah’ı zaman konusunda bir tenakuzda bırakıyorlar. Halbuki mana, hal sigasıyla (muzari=şimdiki zaman kipi) “orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı halîfe tayin ediyorsun?”dur. Çünkü insanın yaratılması daha önce gerçekleşmiş ve melekler insanların bu fiilleri yapmakta olduklarını söylemektedirler.


Hz. Adem ilk insan mı?


Bu konudaki yanılgıların bir sebebi de Kur’an’da “Beni Adem” tamlamasının sıkça kullanılmasıdır. Buradan hareketle Adem’in insanlığın ilk babası olduğu sonucuna varılmıştır. Halbuki Kur’ân’da yine aynı tabirle “Beni İsrâil” ifadesi de yer alır. Buna rağmen o kavim tamamen neseb itibariyle İsrail (=Hz. Yakup)’un oğulları değildirler. Aynı şekilde “Beni Adem” tabirine de neseb bağı anlamı verilmesi doğru değildir. Zira Arapça’da “Beni” tabiri onu takip eden onun sünnetinde olan için kullanılır. Keza Kur’an’da müslümanlara hitaben Hz. İbrahim için “Babanız İbrahim” (Ebîkum İbrahim) tabiri kullanılmaktadır. (Hac, 22/78) Buradan Hz. İbrahim’in bütün müslümanların biyolojik babası olduğu anlamı çıkarılmamaktadır. Baba tabiri de önder, lider vs. anlamındadır.

Hz. Adem’in biyolojik anlamda ilk insan olduğu ön yargısına sebep olan diğer bir yanlış ise, Hz. Adem’in ve eşi Havva’nın (Havva’nın adı Kur’an’da geçmez) yaratılışı ile ilgili olduğu iddia edilen ayetlerin yorumları hakkındadır. Adem’in ilk insan olduğunu iddia edenler, şu ayete yanlış bir anlam vermektedirler.


يا أيها الناس اتقوا ربكم الذي خلقكم من نفس واحدة وخلق منها زوجها وبث منهما رجالا كثيرا ونساء

(Nisa, 4/1)


“Ey insanlar sizi bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratan ve her ikisinden de çok sayıda erkek ve kadınlar çıkaran Rabbinize gerekli saygıyı gösteriniz.”


Bu ayette insanların tek bir nefisten yaratıldığı söz konusudur. Fakat müfessirlerin çoğu, hatta hepsi “nefs-i vâhide”den Adem, “zevceha” tabirinden de Havva’nın kast olunduğunu söylerler. Halbuki ayette buna delâlet eden hiçbir sarahat yoktur. Çünkü “nefs-i vâhide” Adem’in müradifi değildir. Adem özel isim olarak “marife” nefs vahide ise “nekire”dir. Adem müzekker (erkek), bu tabir ise müennestir (dişi). Öte yandan (A’raf, 7/l89-190) ayetlerinde aynı ifadelerle “nefs-i vâhide”den bahsedilmektedir. Nefs-i vâhideden yaratılan ve eşi de ondan var edilenin Allah’tan salih bir evlat istedikleri, Allah’ın kendilerine istediklerini vermesine rağmen o ikisinin Allah’a bir çok şirk koştuğu ifade edilmektedir. Şu halde “nefs-i vâhide”yi “Hz. Adem” olarak yorumlamak mümkün değildir. Nefs-i vâhide, insanı meydana getiren prensip, su veya nutfe (sperm) anlamındadır. (bkz. İ. Yakıt, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi, S. D . Ü . İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s. 9 vd). Zira Kur’an, bu ayetlerde Adem’in yaratılışından bahsetmemektedir.


إن مثل عيسى عند الله كمثل آدم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون‏

(Ali İmran, 3/59)


“Muhakkak ki İsa meselesi Allah katında Adem meselesi gibidir. Onu da topraktan yarattı. Sonra da “ol” dedi, o da olur.”


Kur’an’ın Hz. Adem’in yaratılışından bahsettiğini sananlar ayete “Allah Adem’i topraktan yarattı” manasını vermişlerdir. Onlara göre bu ayette Hz. Adem’in ilk insan oluşuna delil vardır. Halbuki ayet cümle semantiği açısından ele alındığında böyle olmadığı görülecektir. Söz konusu ayette ehl-i kitabın Hz. İsa’ya uluhiyyet atfetmesi ele alınmıştır. Onlar sadece babasız olması hasebiyle İsa’ya uluhiyet atfediyorlardı. Allah da onlara mademki sizin indinizde sadece babasız olan İsa’ya uluhiyet atfediyorsunuz da yine size göre hem anasız hem babasız olan Adem’e niye uluhiyet atfetmiyorsunuz? diyerek topraktan gelen bir varlığa uluhiyet atfedilemeyeceğini beyan etmektedir.


Ayette geçen “indallah” tabiri de çok önemlidir. Bu ifade yukarıdaki meselenin bir, “indelbeşer” yani insanlar tarafından yorumlandığını bir de, “indallah” yani Allah katında gerçek yorumunun bulunduğunu ve insanlarınkinden farklı olduğunu gösterir. Bu kayıtla beraber ayette vurgulanmak istenen şey, her insanın orijini olan toprağın Hz. Adem ve Hz. İsa’nın da orijini olduğudur. Böylece “halakahu” ibaresindeki “hu” zamiri Hz. İsa’ya racidir. Yani “Onu (İsa’yı) da topraktan yarattı”. Topraktan yaratılan hiç bir kimseye de uluhiyyet isnadı mümkün değildir. Ayrıca ayet Hz. Adem’in anasız-babasız yaratılması ile de ilgili değildir. Nitekim şu iki ayet de Hz. Adem’in ilk insan olmadığına işaret eder.


كان الناس أمة واحدة فبعث الله النبيين مبشرين ومنذرين

(Bakara, 2/213)


“İnsanlar tek bir topluluktu. Daha sonra Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. ”


Ayette insanların kök birliğine sahip tek bir topluluk olduğu, sonra da kendilerine peygamberler gönderildiği ifade ediliyor. Hz. Adem ilk peygamber olduğuna göre ondan önce insan cinsinin bulunması zorunlu hale gelmektedir.


إن الله اصطفى آدم ونوحا وآل إبراهيم وآل عمران على العالمينR 07;

(Al-i İmran, 3/33)


“Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran sülalelerini âlemler üzerine seçmiştir”.


Görüldüğü üzere ayet, Adem’in “seçildiğini” ifade ediyor. Adem benzerlerinden oluşan bir topluluk içerisinde bulunmalı ki seçilme imkanı mevcut olsun. Yani ayete göre, İbrahim sülalesi ile İmran sülalesi diğer sülalelerin arasından seçilmiştir. Nuh da diğer nuhların yani kendi benzerlerinin arasından seçilmiştir. O halde Adem de diğer ademlerin (yani kendi benzerlerinin) içinden seçilmiş olmalıdır. Bu da onun ilk insan olmadığını, aksine, bir toplulukla beraber yaşarken seçildiğini ve peygamber olarak gönderildiğini gösterir.


Görüldüğü gibi (Bakara, 2/30)’da anlatılan “halifelik” meselesi, insanın yani beşer cinsinin yaratılışından tamamen farklıdır. Bu ayetlerde, insanlığa hilâfet makamı verilmiştir. Adem bunun temsilcisidir. Yani Adem’in şahsında halifelik temsil edilmektedir. Anlaşılması gereken bunun ne olduğudur. Adem kıssası, Kur’ân’da birkaç yerde anlatılırken, bu kıssa içinde yer alan Adem ise, halifeliği temsil eden bir karakterle sunulmaktadır. Ancak, Kur’ân bu hususta bize çok açık ve geniş malumatlar vermemektedir.


Öncelikle ayetlerden, meleklerin bu makamı elde etme isteğinde oldukları anlaşılmaktadır. Onlar, “Biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” sözleriyle hilafete daha lâyık olduklarını imâ ediyorlar. İnsanın fesat çıkarıcı ve kan dökücü olmasıyla, kendilerinin tesbih ve takdis edici olmalarını kıyaslayarak hilâfete talip olmaktadırlar. Fakat Allah, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyerek halifeliğin tesbih ve takdis ile olmadığını ifade etmektedir. Diğer yandan Cenab-ı Hakk’ın Adem’e “Esma’’yı talim edip, melekleri bununla imtihan etmesi ve onların da “Esma”yı bilememeleri ise hilâfetin, takdis tesbih ve ibadet ile olmayıp ilim ile olduğunu göstermektedir. Kur’ân halifelik hakkında kesin bir şey söylemese de bu hususta birçok yorum yapılmıştır. Bize göre halifelik hükümranlık anlamında olup, o da “Esma”yı talim hakikatinde gizlidir.


Esmanın Öğretilmesi


Adem’e öğretilen isimler konusuna müfessirler oldukça zengin yorumlar getirmektedirler. Onlardan bir kısmına göre, “Esma”dan maksat “müsemmiyat”tır. Yani bütün varlıkların adlarıdır. Mevlâna Celaleddin’e göre Esma’dan kasıt: Zahirde cisimler, bâtında isimlerdir. Diğer bir görüşe göre, Allah’ın insana istisnasız bütün ilimleri yapma kapasitesini vermesi ve bu kabiliyetiyle insanın onu her yerde kullanabilmesi ve her varlığa adını verebilmesidir. “Esma”yı talimin yer aldığı ayette bazı hususlar dikkati çekmektedir.


Adem’e “Esma”yı öğreten, bizzat Allah’tır. “Allame Ademe’l-esmâe” “Adem’e isimleri öğretti”. Bu iş için öğretti fiili kullanılmıştır ki; “tef’îl” kalıbı bir işin tedricen ve zaman içerisinde yapıldığını gösterir. Esma’ya “kulleha” bedelinin getirilmesi, ona isimlerin tümünün öğretildiğine delâlet ediyor.


Bir diğer durum ise, Allah’ın meleklere “Bunların isimlerini bana haber verin” derken “hâulâi” işaret zamirini kullanmasıdır ki; bu zamir, haber verilmesi istenen şeyin orada göz önünde olduğu intibaını veriyor.

Ayrıca “aradahum” ifadesindeki “hum” zamiri müzekker kullanılmış olup ayette geçen açık bir mercii de yoktur. Bu karinelerden arzedilen şeylerin, müsemmiyat olduğu ve bunları gören meleklerin, onların isimlerini bilemedikleri anlaşılmaktadır. Onların “Senin bize öğrettiklerinden başka bizde bir ilim yoktur” demelerinden, bunun bilgiye ait ve Allah tarafından bildirilmesiyle bilinen şeylerden olduğu ortaya çıkıyor ki; biz, Esma’yı öğrenmenin Adem için bir vahiy olabileceğini düşünüyoruz.


Burada akıl ve vahiy bilgisinin bir bileşkesini görmekteyiz. Şöyle ki; varlıkların isimlerini bildirmek, ancak onları tanımak ile mümkündür. Tanımak ise onları tanımlamaktır. Tanımın oluşması için önce zihinde tasavvur oluşmalıdır. Dolayısıyla duyu ve akıl vasıtasıyla zihinde oluşan tasavvurlar, varlıkların zihinsel formlarıdır. Buradan hareketle hangi formun hangi varlığa ait olduğu ve ne olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla akıl, bu varlık hakkında hükmünü verecek ve tanımını yapacaktır. Böylece varlığı belirleme, onu tanıma ve onu diğerlerinden ayırıcı olan isminin verilmesiyle mümkündür. Bu özellik kesin bilginin veya ilmin temelidir. Zaten meleklerin cevabından onlarda bu hususun eksikliği görülmektedir. Onlar, varlığı tasavvur etseler de tanım yapamıyorlar. Yani ilim üretme yeteneğine sahip değiller. Aklî ve vahyî kaynaklı bu husus sadece insana verilmiş olup, insan bu iki kaynakla ilmin ve teknolojinin yolunu açmış ve tabiata ve içindekilere hükmetme yetkisini kazanmaya yani halifeliğe layık olmuştur.

Secde


Meleklerin Adem’e secde etmeleri konusunda kaynaklar, asıl secdenin Allah’a yapıldığı Adem’in ise sadece bir kıble olduğu görüşündedirler. Ancak secde, itaat anlamına da geldiğinden bütün varlıkların insanoğlunun emrine verildiği anlamını da bulabiliriz.


Kur’ân’da, bu konu yedi yerde geçmektedir. Bu ayetleri özellikleri itibarıyla iki grupta mütaala edebiliriz. İlk grup ayetlerde (Hicr, 15/30 ve Sa’d. 38/73) “Beşer’’ lafzı kullanılmıştır. İkinci grupta ise, (Bakara, 2/34; A’raf, 7/11; İsra, 17/61; Kehf, 18/50; Taha, 20/116) kendisine secde edilmesi gereken kişinin, ismi sarih şekilde “Adem” olarak zikredilmiştir. Bu iki ayet grubu arasındaki bir diğer fark, ilk grupta beşere akli melekeler anlamında ruh üfürme tabiri geçerken, ikinci grup ayetlerin sonrasında cennetle ilgili mevzulardan, (yasak ağaç, Adem ve eşinin Şeytan tarafından aldatılması, v. s .) bahsedilmektedir.


Birinci gruba Hicr Suresi’nin 15/28-31. ayetlerini örnek olarak verebiliriz.


وإذ قال ربك للملائكة إني خالق بشرا من صلصال من حمأ مسنون فاذا سويته ونفخت فيه من روحى فقعوا له ساجدين فسجد الملائكة ‏كلهم اجمعون‏ إلا إبليس أبى أن يكون مع الساجدين


“Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde balçıktan bir insan türü (beşer) yaratmaktayım, ona insan şekli verip, ruhumdan üfürdüğümde ona secdeye kapanın” demişti. İblis hariç meleklerin hepsi secde ettiler, o, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.”


İkinci ayet grubuna örnek olarak da Tâhâ Suresi’nin 20/116 ayetini zikredebiliriz.


وإذ قلنا للملائكة اسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس أبى


“Meleklere Adem’e secde edin demiştik, iblis hariç hepsi secde ettiler. O çekindi.”


İşte bu temel farklılıklar Kur’an’da iki secde emrinin olduğunu göstermektedir. Söz konusu secdelerden biri tekvini, diğeri ise teklifidir. (Kevnî ve şer’î) Şeytan her iki secdeye de aynı gerekçelerle itaat etmemiş ve yüz çevirmiştir.


Yukarıda ifade edildiği üzere meleklerin itaat edip şeytanın ise isyan ettiği bu secde olayı iki defa vuku bulmuştur. Mevzuyu bu şekilde ele almak fenomenolojik olarak namazdaki iki secdenin hikmetini de açıklayacaktır. Aynı şekilde Kur’ân’da yer alan tilavet secdelerinin de bir kısmı tekvini, bir kısmı da teklifidir.


Sa’d Suresi’nde geçen “ruhun üfürülmesi” olayı insan türüne aklî melekeler verilmesidir. Yani ruhî bir meleke olan insan aklı önünde varlıkların ve meleklerin secdesidir. Bu birinci secdedir. İkinci secde çok sonra Hz. Adem’in şahsında gerçekleşen halifelik olayındadır. Yani Adem’e öğretilen isimlerin bir diğer tabirle insana öğretilen ilmin önünde yapılan secdedir. Kısaca ilahi kaynaklı olan insan aklı ve ilminin önünde meleklerin secdesi iki kere vuku bulmuştur. Buradan Tanrı’nın Kur’an’da evrensel anlamda iki secde emrinin olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı da evrensel bir ibadet olan namazın her rekatinde iki defa secde edilmektedir.


Şeytan’ın her iki secdeye isyanında şu hususlar dikkati çekmektedir.


(İsra, 17/61)de قال أأسجد لمن خلقت طينا “Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?” sorusu ile sanki Allah’ın bu emrinin yanlış olduğunu ima etmektedir. İkinci yanlışı ise:


قال ما منعك ألا تسجد إذ أمرتك قال أنا خير منه خلقتني من نار وخلقته من طين‏

(A’raf, 7/12)


“Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu çamurdan yarattın.” Sözüyle insanın orijini ile kendi orijinini mukayese etmesidir: Her ne kadar Kur’ân bu olayı anlatırken “ateşin topraktan daha üstün olduğu” öncülünü zikretmese de, Şeytan söz konusu iddiada bulunarak kendisinin Adem’den daha üstün olduğu sonucuna varmakta ve bunu da secde etmeyişinin gerekçesi saymaktadır.


Şeytanın, secdeden yüz çevirmesi Kur’an’da fısk ve küfür ile nitelendirilmiştir.


Şeytanın fıskı (Kehf, 18/50) tekebbüründen dolayı, küfrü (Bakara, 2/34) ise Allah’ın emrini yersiz bularak O’na cevr isnad etmesinden dolayıdır. Yani şeytan “çekinmesi, kibirlenmesi ve secde etmemesi” sebebiyle kâfir olmuş değildir. Onun küfrü, Allah’ın emrini beğenmeyerek, ona zulüm isnat etmiş olmasındandır. Bir diğer ifadeyle Allah, ona göre, emri ters veriyordu. Asıl secde kendisine yapılmalıydı. Zaten “Ben ondan daha hayırlıyım” ifadesinin altında yatan fikir de bu idi.


Öte yandan meleklerin tabiatı konusunda da fikir yürütülmüştür. Bazı hadislere göre hava, rüzgar gibi birtakım tabiat kuvvetleri melek kategorisinde ele alınmıştır. Hal böyle olunca Adem’e secde eden melekler veya bir diğer tabirle insana secde eden meleklerin tabiatı ve fonksiyonları temyiz edilmeyerek “bütün melekler” dendiğine göre, buradan bütün varlıkların insanın emrine ve hizmetine verildiğini anlamak mümkündür.


Cennet


Adem’in vahiy aldığı ve imtihan edildiği cennet hakkında tefsirlerde bir çok mülahazalar bulmak mümkündür. Bir kısmında söz konusu cennetin ahirette müminlerin gireceği cennet, hatta bunun “cennetül-adn” ve “cennetül-huld” olduğu gözlenmekte iken, bir kısmı da bunun yeryüzünde bir mekan olabileceği fikrine yer vermektedir.


Cennet, Kur’ân’da 147 defa geçen bir kelime olup bunun 117 si Ahiretteki cennet için kullanılmıştır. Geri kalan kısmı ise yeryüzünde bir bahçe anlamına gelmektedir. Gerek bu anolojiyi yapanlar gerekse ölümden sonra müttakilere vadedilen cennetle Adem’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde, hatta Adem’in yaşadığı yerin adı olduğunu savunmuşlardır. Nitekim söz konusu cennetin dünyada olduğunu savunanlar şu maddelerle ifadeye çalışıyorlar:


1-Adem’in halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuştur.

2-Allah’ın Adem’ i yaratıp sonra semaya çektiğine dair bir haber yoktur.

3-Ahiretteki cennete Şeytan’ın girmesi veya orada olması düşünülemez.

4-Ahiretteki cennette yasak söz konusu değildir.

5-Ahiretteki cennette herhangi bir yükümlülük yoktur, teklifi bir yer değildir.

6-Ahiretteki cennette emre itaatsizlik söz konusu değildir.

7-Ahiretteki cennette zaten ebedilik vardır. Ayrıca ölümsüzlük aranmaz.

8-Ahiretteki cennette, yalan, vesvese, aldatma ve isyan yoktur.

9-Ahiretteki cennete girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu değildir.


Adem’e ve eşine verilen “Ey Adem sen ve eşin Cennette oturun” (Bakara, 2/35) emri zaten Adem ve eşinin orada olduğunu gösterir. Yani dışarıdan oraya girmedikleri, orada oldukları ve oturmaya devam etmeleri gerektiği anlamına gelir.


Bütün bu hallerde belirtilen sebeplerden dolayı Adem’in cennetinin Ahirette gidilecek cennet olmadığı ve onun yeryüzünde bir bahçe olduğu anlaşılmaktadır.


Adem’in cennetinde de her türlü nimetin var olduğu hatta çeşitli sıkıntılardan ve problemlerden emin olduğunu şu ayetlerden anlıyoruz:


إن لك أن لا تجوع فيها ولا تعرى وأنك لا تظمأ فيها ولا تضحى

(Tâhâ, 20/118, 119)


“Muhakkak ki senin için orada acıkmak, çıplak kalmak, susamak ve güneşten yanmak diye bir şey yoktur.”


Ayrıca Adem, bulunduğu cennette ölümsüz olmayı da arıyordu. Nitekim şu ayette görüleceği gibi şeytan Adem’in bu düşüncesinin gerçekleşmesine yardımcı olmak bahanesiyle telkinde bulunuyor:


فوسوس إليه الشيطان قال يا آدم هل أدلك على شجرة الخلد

وملك لا يبلى

(Taha, 20/120)


“Şeytan ona vesvese verdi. “Ey Adem, sana ölümsüzlük ağacını ve çökmeyen saltanatı, göstereyim mi? dedi.”


Ayrıca görülüyor ki Şeytan da içeride istediği gibi dolaşıp, rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir.


فوسوس لهما الشيطان ليبدي لهما ما ووري عنهما من سوآتهما وقال ما نهاكما ربكما عن هذه الشجرة إلا أن تكونا ملكين أو تكونا من الخالدين وقاسمهما إني لكما لمن الناصحين فدلاهما بغرور فلما ذاقا الشجرة بدت لهما سوآتهما وطفقا يخصفان عليهما من ورق الجنة وناداهما ربهما ألم أنهكما عن تلكما الشجرة وأقل لكما إن الشيطان لكما عدو مبين

(A‘raf, 7/20-22)


“Şeytan kendilerine gizli olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi ve “Rabbiniz size bu ağacı, ancak melek olmayasınız veya ebediyyen kalanlardan olmayasınız diye yasakladı.” dedi ve “Elbette ben sizin hayrınızı isteyenlerdenim” diye her ikisine de yemin etti. Şeytan o ikisini hataya düşürdü ne zaman ağacı tattılar, ikisinin de çirkinlikleri ortaya çıktı. Bunun üzerine her ikisi de cennet yaprağıyla üzerlerini kapatmaya başladı. Rableri kendilerine; “Ben sizin ikinize de şu ağacı yasaklamamış mıydım ve Şeytan her ikinizin de apaçık bir düşmanıdır dememiş miydim.” diye seslendi.


Bütün bu ifadeler Adem’in cennetinin ölümden sonraki cennetle doğrudan bir alakası olmadığı arzda bir yer olacağı fikrini kuvvetlendirmektedir.


Ayrıca Adem’in cennette ölümsüzlük araması, ölümü daha önce tanıdığı anlamına gelir ki; bu da Adem’in ilk insan olmadığı konusunda bize bir fikir verir. Zira Adem ilk insan olsaydı, ölümü görmeden ölüm ve ölümsüzlük hakkında bir bilgiye sahip olmadan nasıl ölümsüzlük teklifinin peşine düşerdi


Adem’in cennetinin yeryüzünde olduğunu savunanların başında İbn Abbas, Vehb b. Mühebbih, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife ve arkadaşları, İbn Kuteybe, Ebu Müslim el-İsfehani gibi meşhurlar gelmektedir. (İbn Kayyim, Hâdi, s. 2 5 vd.)

-------------------------------------------------------

İsmail Yakıt'ın  Kur'an'da Hz. Adem ile ilgili çalışmasının özeti.  Bu konuda çalışma yapan arkadaşlara belki faydası olur.  

 



__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
Abdullah16
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 21 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 727
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Abdullah16

  Selam arkadaşlar,

   Hz Adem kıssasıyla ilgili her iki araştırmayı özetleyen arkadaşlara teşekkür ederim.Gerçekten yaratılışındaki hikmeti anlamak isteyen insan için bu ayetler büyük önem taşıyor.Genel olarak ikinci makalenin daha ayetlere uygun mesajlar içerdiğini,kendi adıma belirteyim.

  İlk makalede,özellikle Ademin neslinin artmasıyla ilgili olarak uydurulan ve ensest sapıklığını çağrıştıran anlayışı kesinlikle dışlamamız gerekir.Yaratılışla ilgili ayetler tertil sırası da gözetilerek okununca genel olarak  anladığım şunlardır:

-Ademden önce yaratılmış beşerler vardı.Allah ilkel aşamadaki kan dökücü bu beşerlerden Adem'e ruhundan üfleyip onu seçti ve ona varlıkları tanımlama,isimlendirme(düşünüp hakikatini kavrama ya da vahiylerle beşeri eğitme?)yeteneğini bağışladı.

   Seçilen bu Adem, yeryüzünde halifelik,(beşerleri eğitme?)göreviyle görevlendirildi.Aynı göreve daha uygun olduğunu ileri süren İblis,görevi Ademe kaptırınca,isyanına sebep olan Ademe düşman kesildi ve böylece iyi halifeliğin karşısına kendi kötülük kutbunu yerleştirerek,halifeliğe karşıt yönden,yani eğitmeyi tersine dönüştürerek ortak oldu. 

  Adem,yeryüzündeki zorlu görevine başlamadan önce bir nevi staj alanı olan cennette(bir tür tatil beldesi olarak Rabbimizin beşerin kan dökücülüğüne bir çare olarak dizayn ettiği) şeytanın ebedilik ağacı diye Allah adına yemin ederek aldattığı yasak ağacın meyvasından eşiyle birlikte yiyerek(eşinin burada anılması cinselliği çağrıştırıyor,ama bunu kabul etmek şeytanın aldatmasına ortak olmak gibi geliyor.Çünkü o da ne olduğunu bilmeyip o ağacı sadece Ademin aldatılmasına bir araç olarak görüyordu.) oradaki yasağa uymadığı için vakitsiz olarak ve şeytanlaşan iblisle birlikte bu sınav dünyasına,asıl görev alanına tövbe etmesine rağmen gönderildi.

   Aslında Ademin görevi ilk başta yeryüzü halifeliğiydi,ama ona ve eşine şeytanın aldatarak telkin ettiği cennette hiç çıkmama arzusu onun yeryüzündeki görevden bir nevi kaytarma çabasıydı.Çünkü o görevinin zorluğunu farketmiş ve bu görevden kurtulmaya şeytanın da etkisiyle kendini odaklamıştı.Ancak Allah ona bu fırsatı vermedi ve onun bu yeryüzünde beşeri eğiterek,Allaha kul olmalarını sağlamasının asıl görevi olduğunu ona hatırlattı.

  Sözün kısası,Rabbimizin bizi şahit kılmadığı bu yaratılış hikayemiz,birden çok yorumlara açık olmakla birlikte bizim vazifemiz bu ayetleri eğip bükmeden anlamaya çalışıp öğüt almamıza imkan verecek şekilde değerlendirmektir vesselam.



__________________
''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Yukarı dön Göster Abdullah16's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Abdullah16
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats